Taşaronluğu da Türk Medyası yapıyor, Mümtaz Kotan (2007)

12. Juli 2017 | Von | Kategorie: Araştırma
Türk Başbakanı, ‘’Devletin ve Milletin,
birlik ve beraberliği için’’
seferberlik ilan etti!
Taşaronluğu da Türk Medyası yapıyor

 

Türkiye Cumhuriyeti bütün takım taklavatıyla yine bir savaşın, buna uyarlanmış övünmenin vazgeçilmez, devredilmez  Osmanlılık mirasının  yeni örneğini vermeye girişmiş bulunuyor. Özel hazırlanmış görüntülerle,  yalana dayalı medya  sunuşlarıyla, Türk  Ordusu’nun  talan ve işgal serüveninin başladığı görülüyor. Genel Kurmay’larının uydu yada uçaklardan çekimi yapılmış ve stüdyolarda ‘’elden’’ geçirilmiş görüntüleri  öyle bir sunuluyor ki, bilmeyen yada görmeyenler için, tam bir sirk gösterisi sanabilirler. Evet, aynen böyle.

Komandolar hep bir ağızdan bağırıyorlar, ‘’her yerde biz varız, komando-Allah, Şırnak’ta, Hakkari’de, Mardin’de, …  biz varız. Kıbrıs’ta biz varız’’.  Bir de, ‘’Girit’te, biz varız. Komando-Allah…’’. Girit’te ne ‘’arıyorlar’’, anlaşılmıyor. Hayret bir şey. Fondaki marşlarla, meşhur Genelkurmay görüntü kasetleri, bütün Türk Medyası’nın  işgal harekatını sunuşunda aynen tekrarlanıyor. Türk Medyası, sözde bazı yerlerde muhabir bulunduruyorlar, gülmesi geliyor insanın. Bu hazırlanmış görüntüler veriliyor, harekat basına kapalı. Ondan sonra hepimizin gördükleriyle o zavallı ‘’görevli muhabirler’’ başlıyorlar pazarlardaki çığırtkanlar gibi, ‘’gel, gel, abla buradan al, vb..’’.. Vay anasını!

Nedir bu? Bunca telaş ve  panik neyi ifade ediyor? Irak topraklarına girmişler. Niçin? ‘’Terörist kovalıyorlar’’.  Siz ondan sonra  yalanlara  bakın! Anlı şanlı Türk basını uzatmalılarıyla ‘’sıfır noktasındayız, buradan yayınımıza devam ediyoruz. Şanlı Mehmetçik vuruyor, jetler bombalıyor, terör örgütü panikte, dağılıyor  vb.. vb..’’ Ne utanmaz, ne arlanmaz adamlar. Bunca yalanı yüzleri kızarmadan ve büyük bir iş yapmışlar gibi sunuyorlar. Bir tek görüntü yok, bir kameramanın o ‘’vurulan gerilla’’dan tek resmi gözükmüyor. Yanlarında nereden alıp götürdükleri belli ‘’emekli generaller’’e de,  buraları ‘’ellerinin içi gibi biliyorlar’’diyorlar.  Birand, Kırca, vb.. gibi gedikliler, bu pazarda  özel görevliler gibi  at oynatıyorlar.

Bu haksız ve kanlı  harekat, bu açık işgal üstelik kamuoyuna duyurulmadan aniden gerçekleşiyor. Nasıl?  Türk Dışişleri Bakanı,  Rusya ziyaretinde basına ‘’sınır ötesi askeri harekat masada’’ demişmiş, bu basının o herşeyi bilen kalemleri yada başbakana bağlı ve bağımlı bakan ve milletvekilleri tarafından, ‘’bir harekat zaten bekleniyordu’’ diye naklediliyor. Ama, Türkler her vesile ile yasal haklardan, uluslararası haklardan dem vurmaktan da hiç vazgeçmiyorlar. Bu söylemlerini bırakın Türkiye’yi, Kosova’lara, Kıbrıs’a, Türki Cumhuriyetler’e vb.. kadar yayabiliyorlar. Sonra bir bakıyorsunuz, bir bakanın açıklamasından sonra   ‘’Milli Güvenli Kurulu’’ denilen ne  idüğü belirsiz kuruldan bir karar çıkıyor ve ‘’sınır ötesi harekat ‘’ sessiz sedasız başlatılıyor.

Türk Başbakanı ise,   bu kez durumu açıklarken,  Türban sorununda olduğu gibi  hiç te ‘’ ciğerden konuşmadı’’.   Hani o kendi deyimiyle ‘’öfkeli’’ konuşması var ya, işte ona ‘’ciğerden konuşuyorum’’ demişti. Bu kez, tamı tamına kursaktan, gırtlaktan ve üstelik  yutkunarak  konuştu. Hani, ‘’Hükümetin verdiği kararı,zamanı gelince  şanlı ordu uygulamaya geçirecekti’’. Ne oldu? ‘’Sınır ötesi harekat’’ başka kuruldan verilen kararla  başlatıldı.. ‘’Pontus kökenli AKP’li’’ Türk Başbakan ancak, ‘’bu harekat,  sınırlıdır, belli amaçlı ve sürelidir. Geri dönülecek.  Oradaki halka dokunmayacağız. Ama gün milletçe, devletçe birlik ve  beraberlik günüdür. Kahraman metmetçiğe selam vb. vb.. dedi.’’ diyebildi.

‘’Pontus kökenli AKP’li’’ Türk Başbakan adeta ‘’süt dökmüş kedi’’ye dönmüştü. Sözlerinin arasında ‘’Irak başbakanına harekatla ilgili bilgi verdim, Bush’a da bilgi verdim’’ de dedi. Ne gerek var bunlara Tayyip, zaten onlar bu tür harekatları önceden biliyorlardır!  Neyse, ardından Cumhurbaşkanı da Irak Cumhurbaşkanı’na  bilgi vermiş. Ama yerel hükümet yetkililerine bilgi verilmedi, onlarla da ‘’belli bir seviyede’’  görüşülecek. Bu hangi seviye belli değil.  Yorumcu ve yalakalar,  bazı bakan ve emekli generaller,  yazar takımları  bu görüşmeleri de yapın diye akıl vermiyor değiller.  Ama, ‘’daha alt seviyelerde olsun’’ demeye  getirmeyi de ihmal etmiyorlar. Hey gidi dünya hey!

Bu arada, karmaşa içinde bir de ne bakalım, meclislerinin  tartışmalı ‘’Türban kararı’’nı,  11 gündür ‘’kendi haklarını  kullanaraktan ve de hukukçuları ile danışmanlarının görüşlerini almak için’’  bekleten  ‘’ iyi mümin ‘’ Türk Cumhurbaşkanı Gül efendi birden bire  harekatın başladığı gün hemencecik onayladı.  Yani, aradan fırsat bilip  itelemeye getirdi. Kime itelendiyse onlar artık düşünsünler. Ama şu bilinmeli ki, bunların yaptıklarının bir geçmişi, programı var. Ortaya birden çıkan unsurlar değilller ve programsız da değiller.

Türbanı özgürlük sayıyorlar. Peki bu harekat (biz askeri tatbikat diyelim), ki kendi belirlemeleri  ile  bu seferki 27.’si, bunu niçin yapıyorlar? Orada bulunan halk, oradaki gerilla, verilen mücadelenin,  hemen hepsinin bir nedeni yok mu? Orada özgürlük istenmiyor mu? Orası başkalarının toprağı değil mi? Bu mücadelenin bedeli, Türban için ödenen bedeli fersah fersah aşmıyor mu? Bunca ölüm, sürgün, cezaevleri, yoksulluk, katliam, baskı , zulüm niye? Bunun nedenini açıklamıyorlar. Şimdi gelip yukarıya tüneyen iktidar da herkesi müslüman sayarak, Kürdistan’dan kazanan milletvekillerine de ‘’Kürt kökenli AKP’liler’’ gözüyle bakarak işi idare ediyor. Yada başka programlara yontuyor.

Türk  başbakan adını ne koyarsa koysun, Türk Medyası nasıl sunarsa sunsun bu harekat, hukuksuzdur, demokratik hakların, insan haklarının tümünün  açık bir  gaspıdır. Bir işgaldir. Gerillanın imhasıdır. Bütün bunların  ötesinde Güney Kürdistan’ı, oradaki oluşan bölgesel yönetimi, özgür  Kürdistan’ı  hazmedememedir.  Hala,  ‘’Musul ve Kerkük hayalleri’’ nin ve ‘’vasiyeti’’nin uygulanması için bir fırsat  acaba  yakalayabilirmiyiz anlayışıdır. Bunun için nerelerde ve nasıl pazarlıklar yapılmış kim bilir? Değilse ‘’kabadayı’’ Türk Başbakan bunu da açıklamalıdır. Evet, açıklayınız, siz hangi  pazarlıklar içindesiniz? Sizden neler isteniyor. Mazlum Kürt Ulusu’nun, Ortadoğu’da sömürgeleştirilerek bugünlere kadar gelebilen  bir  ulusun haklarını ne zaman teslim edeceksiniz. Ne zaman ülkemizden çıkıp gideceksiniz,  biz sizden nasıl ve ne zaman kurtulacağız.

Orada özgür bir Kürdistan var. Orada savaşan insanlar var. Bizler ölmek için sizi mi  bekleyelim. Orada bir yönetim var, özerk Kürt yönetimi.  Siz bu insanların gözlerinin içine baka baka oralarda asker dolaştıramazsınız. Kimden ve nereden izin ve icazet alırsanız alınız, bu açık işgalin, uluslararası zeminde hukuki bir dayanağı yoktur. Biz ne zaman size karşı kendimizi savunabileceğiz. Ne zaman, bütün ömrümüzün haksız , adaletsiz, sürgünde,  cezaevlerinde, göçlerde geçen ve bir daha geri gelmeyecek, getirilmeyecek olan,  adaletsiz,  100 yılı bulan haksız ve ahlaksız uygulamalarınız için nereye şikayette bulunacağız. Bütün başkaldırıları, bütün direnişleri , ayrı bir ulus, ayrı bir toplum olduğunu ifade eden büütün insanları kanla, zorla, askeri olarak ezdiniz, yok ettiniz. Tarih bunun sayısız örneklerine tanıktır. Yine aynısını mı yapmak niyetindesiniz, bunu biraz zor yaparsınız.

Dönüp geriye baktığımızda Kürdistan’da en ufak bir yatırımınız yok, hele  Kürtler için hiç yok. Bütün barajlar, demiryolları, karayolları, havalimanları vb.. hemen hepsi askeri amaçlı ve  kodlu, şifreli olan bu yapıların tümünün şifreleri de  Genelkurmay’ınızın elinde ve emrindedir. Bunu bilmiyor musunuz? Bu konuda çok yakınınızda duran ‘’Kürt kökenli AKP’liler’’iniz yokmu? Her tarafa mayın döşediniz, şimdi bunları PKK’ye mal ediyorsunuz. ‘’Mübarek mayınlar’’ da siz istediğiniz zaman patlıyor, istemediğiniz zaman patlama yok her nedense!

Kadınlarımıza uygulana  tıbbi kısırlaştırmayı mı söyleyelim. Bu insanlık dışı uygulamanın soruşturması bile yok. Üstelik bunu uygulayan generaller, istihbarat şefleri işte TV programlarının baş köşesine oturtuluyorlar yada Genel Kurmay Başkanı bile olabiliyorlar. Çocuklarımızı eğitim ayağına asimile etmek için büyük çabalar harcıyorsunuz. ‘’Haydi kızlar okula’’ kampanyaları  ülkemizi işgal eyleminin bir uygulamasıdır. Mütevazi ve insani uygulamalar değildir. Üstelik bunları ‘’hediyelerle’’ yapmanız, yaptırmanız daha da büyük günah. Eğer demokrasiden söz ediyorsanız, yasakları savacak yüreğiniz varsa, bunlar ayrı bir ulusun çocukları, bunlara ana okulu eğitimi verelim, dillerini, kültürlerini geliştirmeleri için bunlara olanak yaratalım, demek zorundasınız. Televizyon ve radyo yayınına yasak koyamazsınız. ROJ /TV’nin yayınlarını yasaklayamazsınız.

Hala gerilla öldürmekten bahsediyorsunuz. Kürt Hareketini, muhalefetini terörle özdeşleştirmek niyetindesiniz. Bu büyük bir ayıptır. ‘’Terörün hiç bir gerekçesi olamaz’’ diyerek Türk başbakan ne demek istiyor? Hangi terör? Karşıdaki Kürt mücadelesi resmen Türk Devleti ile bir savaş içindedir, taraftır, bunu bilmek zorundasınız.  Haklarını isteyen ve işgal ettiğiniz yerlerden çıkıp gitmenizi isteyen kitleler var.  Bunun için ölen, sakat kalan insanlar ve onların yoksul aileleri var. Cezaevleri tıka basa dolu. Kürdistanı işgal etmişsiniz zaten, bu girişinizi  işgal saysak ne yazar. Yanınızda duran,  el oğuşturan,  yalaka  Kürtler ne diyor? Hani son seçimde Kürt  halkına Güney’e girmeyeceğinize söz vermiştiniz, ne oldu?

Bölgemiz ve ülkemiz üzerinde siyasi, askeri, sosyal, ekonomik vb.. öyle bir tahakküm ve sömürgeci uygulama yaratmışsınız ki, bunu  yeterinden fazla polis, askeri güç ile  ancak kontrol altında tutuyorsunuz. Kürdistan’da hemen hemen  asker olamayan yer yok gibi.  Ayrıca,  5 tane istihbarat örgütü ile de bu yapıyı destekliyorsunuz.  Bunları işgal saymıyor musunuz? Hala çıkıp da, ‘’biz kardeşiz, bizi bölmeye uğraşanlar var, milletçe, devletçe yek vücut durmanın zamanıdır vb..’’ diyebiliyorsunuz. İnsan biraz utanır! Hangi kardeşli, yoksa bu ‘’Din kardeşliği mi?’’  Diğer bölgelerde  niçin  bu uygulamalar yok? Bütün bu örgütlenmenize de  Kürtlerden ayarladığınız adamları doldurmuşsunuz. Bunlar, sizin arka bahçenizin eratları ve bazılar da örgütlerde yukarılara tırmanmış kadrolarınızdır. Bunlar tanıyoruz. Ama, bunlar  ulusumuzun ögeleri, ne yapalım? Cahşı ile, istihbarat elemanları ile, herşeyi ile bir ulusuz biz.  Korucular da, sayıları binleri bulan itirafçılar da bunların içinde. Cumhuriyetten bu yana 80 yıldır telef olduk, başımıza gelmedik kalmadı, yine de ayaktayız. O nedenle Gerilla komutanları doğruları söylüyorlar, tercih yapmak zorundayız, Türk devletinin önünde yenilmemek durumundayız, bu yalnız Kuzey Kürtleri’nin değil, Güney’deki özgürlüklerin de sonu olur.

Bütün Kürtler ortak davranışla, işgal ettiğiniz alandaki  halkımızı, gerillayı ve mücadeleyi desteklemeli, bütün Kürt aydınları  ortak bir muhtıra altına imza koyarak, kamuoyuna desteklerini açıklamalıdırlar. Olanakları olan unsurlar gönüllü asker olmalı ve sizlere karşı savaşmalıdır. Siz, Ortadoğudan gitmeden, buralara ne özgürlük gelir ,ne de demokrasi. Bunu herkes ve özellikle Kürtler bilmeli. Ümmet  ve İslam anlayışları ile bizim ulusal mücadelemizi  köreltmeyiniz.

*

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Schreibe einen Kommentar