49’lardan Emin Kotan için muhabirimiz, en büyük oğlu Selim Kotan ile Diyarbakır’da görüştü.

1. November 2015 | Von | Kategorie: Tarih

49lar

49’lardan Emin Kotan için muhabirimiz, en büyük oğlu Selim Kotan ile Diyarbakır’da görüştü. Selim Kotan, 1922 doğumlu ve Diyarbakır’da ikamet ediyor.Hatırladıkları önemli konular var.

Lekolin – Hangi yıl ve nerede dünyaya geldiniz?

S. Kotan- Muş’ta dünyaya geldim. 1922 doğumluyum. 8 Yaşına kadar Muş’taydık, daha sonra Trakya’ya gittik.

Lekolin- Neden Trakya’ya gittiniz?

S. Kotan- Trakya’ya bizi sürgüne gönderdiler. Gitmeden önce İsmet İnönü Muşa gelmişti. Dedem, Ahmet Ağa ona dilekçe verdi ve o dilekçe de, ‘’Oğlumu suçsuz günahsız sürgüne gönderdiniz, Hükümetinizden onun geri avdet (dönmesini) etmesini rica ederim. (Emin Kotandan söz ediyor)’’ demişti. Bunu üzerine kızmışlar, bütün aileyi sürgüne yollama kararı vermişler.

Lekolin- Babanız (Emin Kotan) sizden önce mi sürgüne yollanmıştı?

S. Kotan- Evet, O bizden 5 yıl önce göderilmişti, bu dilekçeyi dedem İsmet İnönü’ye verdiği zaman Babam sürgündeydi. Bizden evvel gitmişti yani.

Lekolin- Sürgüne nasıl gönderildiğiniz hakkında hatırladıklarınızı anlatabilir misiniz?

S. Kotan- Biz okuldaydık, küçük kardeşimle beraber. Geldiler bizi okuldan aldılar.

Lekolin- Kim sizi okuldan aldı?

S. Kotan- Amcam gelip almıştı. Eve geldiğimizde bir de ne görelim evimizin önü kalabalık, birçok insan yığılmış. Katırlar duruyor. Jandarmalar kalabalık. Baktım ki yataklarımızı katırlara yüklüyorlar.

Lekolin- İnsanlar niye gelmişti?

S. Kotan- Akrabalarımız bizi yolculamaya gelmişlerdi, diğerleri de seyrediyorlardı. Biliyorlardı bizim sürgüne gideceğimizi. Ondan sonra katırlara yataklar yüklendi, bizi de katırların üzerine bindirdiler. Her karakolun jandarması bizi bir sonraki karakola teslim ediyordu.. Karakol karakol teslim edile edile, böyle ta Diyarbakır’a kadar geldik. Oradan trene bindik ve Lüleburgaz’a kadar geldik . Lüleburgaz’a gelinceye kadar, yine istasyon istasyon jandarmalar diğer istasyonun jandarmasına bizi teslim ettiler.Günlerce katır sırtında ve uzun tren yolculuğu ile oraya varmıştık. Babam bizi karşılamaya gelmişti. İlk karşılaştığımız da anamı, yani karısını sordu. Dedi ki, ‘’Xêce nerede?’’ Dediler ki ölmüş..

Lekolin- Haberi yok muydu?

S. Kotan- Yokmuş demek. Hemen derhal olduğu yere oturdu. Neyse, bir süre sonra kalktı ve bizi aldılar, yerimize geldik. Orada kaldık. Bulgar muhacirlerine yapılan uygulama bize de yapıldı.Hükümet tarla verdi, arazi verdi. 100 dönüm kadar bir arazi. Ekmek, biçmek için.

Lekolin- Peki sizin Muş’ta kalan mallarınız ne oldu?

S. Kotan- Orada kalan köylüler, herkes onları ekiyor, biçiyor, kullanıyordu. Hayvanlarımızın hepsini onlar yedi, o insanlardan hiç bir şey alamadık.

Lekolin- Annenizin ölümü nasıl olmuştu?

S. Kotan- Babam sürgündeyken, üzüntüden siroz hastalığına yakalandığı söylendi.Evet üzüntüden. O zaman Muş’ta bir tek doktor vardı. Kale mahallesinde kalıyordu. Orası da bir dağın başıydı. Dedem onu ata bindirdi, o doktorun yanına götürdü. Doktor da siroz olduğunu söylemiş, getirdi dayımların evine ve anam orada yatıyordu. Bir gün bizi okuldan aldılar, getirdiler, bir de ne bakalım bir kazan kaynıyor, anamı yıkayacaklar. Yani, mezara defnetmek için hazırlık yapılıyordu.

Lekolin- Kaç kardeşsiniz?

S. Kotan- Biz üç kardeşiz. En büyükleri benim, diğerleri benden küçük.Biri vefat etti, diğeri hayatta.

Lekolin- Babanızla ilgili hatıladıklarınızı, anılarınızı biraz anlatabilir misin?

S. Kotan- Babam hakikaten ağaydı, beydi, bilgiliydi. Konuşmasını bilen erkek bir adamdı.

Cemil paşalar olsun, diğerleri olsun gelirlerdi ve Emin efendi sen konuş biz dinleyelim derlerdi.. O da başlardı konuşmaya..

Lekolin- Bu yalnız Muş’ta mı böyleydi, yoksa sürgünde, Trakya’da da mı böyle oluyordu?

S. Kotan- Trakya’da olsun Muş’ta olsun böyleydi.

Lekolin- Muş’ta nasıl oluyordu?

S. Kotan- Bizim millet, sabahleyin köyden köylüler atlarına biner gelirlerdi şehre ve akşam olunca dönmeyenler biz de kalırlardı.İşte o zaman babamın etrafını sararlardı. Emin efendi bize birşeyler anlat derlerdi. Emin efendi ortada otururdu, bütün millet onu dinlerdi.

Lekolin- Konuşma genellikle hangi konularla ilgili olurdu?

S. Kotan- Genellikle, en çok Kürtlerle, Kürtçülükle ilgili olurdu.. Köylülerden, insanlardan söz ederdi, vs..

Lekolin- Bizim millet dediğin Kürt Milletinden yani?

S. Kotan- Tabii, tabii..

Lekolin- Sürgünde kaç yıl kaldınız?

S. Kotan- 22 Sene biz kaldık. Babam da bizden 5 yıl evvel gitmişti.

Lekolin- Orada, sürgüne yollandığız yerde halk size nasıl davranıyordu?

S. Kotan- İyi davranıyorlardı. Babam onlara çok şey söylerdi seslerini bile çıkarmazlardı.

Lekolin- Niçin?

S. Kotan- Korkudan. Babamdan, Kürtlerden çekinirlerdi.

Lekolin- Sürgünden ne zaman döndünüz?

S. Kotan- Sürgünden DP iktidara geldikten sonra çıkan afla döndük. Ama yılını kesin hatırlamıyorum. Kaldığımız yıllar hesap edilince 1952 yılı olabilir diyorum. Babam Şeyh Sait Olayı’ndan sonra gitmişti ve oradaydı. Biz 1930 yılında gittik. Yaklaşık bu tarihe denk düşüyor.

Lekolin- Sürgün yerinde elde etmiş olduğunuz mallar, mülkler ne oldu?

S. Kotan- Onları hükümete bıraktık aynı yerde ve çektik geldik buraya. Onların karşılığında burada, memleketteki arazilerimizi alacaktık.

Lekolin- Geriye döndüğünüz zaman nereye yerleştiniz?

S. Kotan- Muş’a yerleştik.

Lekolin- Hemen mi?

S. Kotan- Sürgünden döndüğümüz yıl, yani 1952 yılı biz burada kaldık ve Cemil Paşalar bizi bırakmadılar. Diyarbakır’da kaldık Babamı bırakmadılar, dediler ki kış’tır, bahar olsun sonra gidersin Muş’a.

Lekolin- Yalnız onlar mı, Cemil Paşazadeler mi, başkaları yok muydu?

S. Kotan- Vardı, Şeyh Sait’in ailesi de vardı. Onlar da söylediler gitmeyin diye. Şeyh Sait’in kardeşi Şeyh Mehdi. Yani, onlar da bahar olsun sonra gidersiniz dediler.

Lekolin- Şeyh Mehdi’gili nereden tanıyorsunuz?

S. Kotan- Onlarda Vize’de Sürgünde’ydiler. Kırklareli’nin başka bir kazasında.. O kış Diyarbakır’da kaldık. Babam Muş’a gitti, oradan borç para aldı geldi ve o kışı Diyarbakır’da geçirdik. Bahar olunca onlar Muş’a gittiler, ben burada, Diyarbakır’da kaldım.

Lekolin- Siz niçin burada kalmayı tercih ettiniz?

S. Kotan- Evlendiğim için burada kaldım.

Lekolin- Sürgünden geldikten sonra karakola filan gidiyor muydunuz?

S. Kotan- İspatı Vûcut yapmak için götürüyorlardı..Yani burdayız diye.

Lekolin- İfade filan alıyorlar mıydı, soru soruyorlar mıydı?

S. Kotan- Alıyorlardı, soruyorlardı.

Lekolin- Seyithan ile ilgili birşeyler hatırlıyor musuz, onu anlatabilir misin?

S. Kotan- Seyithan mahkumdu.

Lekolin- Nasıl mahkumdu?

S. Kotan- Kürtçüydü. 40 kişi ile, adamları ile birlikte dağda geziyordu.Bazen vurup Suriye’ye gidiyordu.Suriye’den gelip Rusya’ya gidiyordu.

Lekolin- Peki, sizinle, babanızla ilişkisi neydi Seyithan’ın?

S. Kotan- Seyithan zamanında bizim evde büyümüştü. Karısı, çoluk çocuğu da bizim evde büyümüşlerdi. Sonradan dağa çıkmıştı. Babam, sanıyorum Azadi örgütü ve Şeyh Sait Hareketi ile ilişkili sürülmüştü. Yukarıda dediğim gibi bizden, 1930’dan 5 yıl önceden sürgündeydi. Bu da 1925 sonrasına tekabül ediyordu. Ayrıca Seyithan’a yardım ve yataklıktan da suçlanmıştı.

Lekolin- Seyithan Olayı’nı biraz açar mısınız?

S. Kotan- Adamın birisi hükümet tarafından yetiştirilmiş, yani ajan. Bunu senelerce içeriye sokuyorlar, sonra bu Seyithan’a diyor ki, işte bende sizinle gelip gezeyim.. Seyithan acıyor ve bunu yanına alıyor, kendi adamlarının içine sokuyor. İşte birlikte gezerlerken Mardin’de bir gün müsademeye tutuluyorlar. Yani hükümet kuvvetleri ile çatışmaya giriyorlar. Ve orada, bu adam, acıyp ta yanına aldığı adam Seyithan’ı arkadan vurup öldürüyor. Oğlu da babasına eşya getiriyor, çamaşır vs.. getirip götürüyor. Üç gün üç gece aç susuz yol geliyorlar, Şeyh Misbah ile birlikte.. Misbah Silvan’lıydı, o da mahkumdu. Bir de bakıyorlar ekinlerin içinden nahırcı geliyor. Yanlarına gelince diyorlar ki, işte biz üç gündür açız. Şeyh Misbah ile Seyithan’ın oğlu. Rahmetlik Seyithan’ın oğlunun ismi de Selahattin’dir herhalde. Cemê Mêredanî derler, Bismil tarafında, ama köyün ismini şimdi hatırlayamadım. İşte orada, Cemê Mêredanî’de müsademeye düşüyorlar. Meğerse, Seyithan’ın oğlu ve Şeyh Misbah verdikleri para ile köylüden ekmek almak için nahırcıyı gönderdiklerinde, o da ekmek toplamaya gelince köylüye gizliden diyorki, felan yerde ekinlerin içinde mahkumlar var, adları da şudur, gidin jandarmaya heber verin. Ve o akşam jandarma ekinlerin etrafını sarıyor ve Ekini ateşe veriyor.. Ateşin içinden canını kurtarmak için çıkanları da vuruyorlar. Seyithan’ın oğlunu da orada vuruyorlar. Şeyh Misbah kaçıyor, onların içinde yalnız o kurtuluyor. Geliyor bir köye, bakın kendisi Şeyh’tir üstelik, geldiği köyde köylüler bunu yakalıyorlar. Köylüler, bizim insanımız işte bu.. O gece köyde kalıyor. Sonra karakola, jandarmaya teslim ediyorlar. Onu da orada öldürüyorlar. Maalesef böyle.

Lekolin- Başka hatırladığınız bir şeyler var mı?

S. Kotan- Şimdilik bu kadar.

Lekolin- Teşekkürler sayın Selim Kotan.

S. Kotan- Ben teşekkür ederim.

20 Mayıs 2006


 

Derleyen: Xezal G. Çapanoğlu

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Schreibe einen Kommentar