Çok değerli Edip Abimiz için

31. August 2015 | Von | Kategorie: Belgeler

edip karahan

Aradan nice yıllar geçti, ama yine de bugün gibi anıyorum Edip Karahan’ı. Onun Mayıs ayında ölüm yıldönümüydü.14 mayıs olacak. Mayısları severdi.(…)

Onu unutmak bizim için hiç mümkün değil. Dışarıdayken de, cezaevindeyken de, beni ve bazı arkadaşlarımı özellikle çok seven ve bizlere yardım eden biriydi. Son derece samimi ve yakın dururdu bizlere. Özellikle, cezaevinde o günlerin koşullarında, Kürt Sorunu’nu gündemleştirmemiz, cezaevi içinde cezaevi yaşamamızı, tecrit edilmemizi yaratmıştı. “Herkesi katliama götürdüğümüz” suçlaması bize saldırıları da başlatmıştı. Yıllardır üstü örtülen ve suskun geçiştirilen, Kürt Halkının varlığı, dili, kültürü, hakları vb.. konularında, olanaklarımız ölçüsünde teorik ve pratik savunma konusundaki ısrarımız nedeniyle, bizim çok zor durumda ve yalnız olmamızdan Edip Abi çok sıkılmış, rahatsız olmuştu. Bunu, her zaman ve herkesin önünde belli etmiş ve yanımızda açıktan yer almıştı. (…)

Edip Abi ile ilgili bir yazı, kitap ve anı dizisi hazırlandı, bana da söylendi. Ben de, ona en yakın biri olarak bunu uygun buldum, özel yazarım dedim. Ama, onu polemik yapmadan, birilerini eleştirmeden anlatmak olanaksızdı. Edip Abi, uluorta konuşan, boşboğaz biri değildi. Sözünü esirgemeden ve gerekli belirlemeleri yapabilirdi. Entellektüel yanı ağırlıklı, ama şakaya, “gırgır’a” dönük laf atmaları, belirlemeleri hep doğru çıkardı. Bu nedenle, çok unsura yönelik eleştirileri yoğundu. Bunları yazdım ve yapılacak çalışma için, açacağım polemik düzeyinin iyi olmayacağı kanısı daha sonra ağır bastı ve yukarıda sözünü ettiğim hazırlığa katılamadım, göndermedim. (…)

Ama gördüm ki, bazı unsurlar onu anlatırken, hep kendilerini övdüler, sundular. Anıları eksik bıraktılar. Edip Abi’nin bunların bazılarıyla konuşmadığı ve onlarla ilgili bize anlattıklarında ilginç şeyler var. (…) Devletin Kürtleri, çok kalabalık kitle gösterileri ile cenazeleri kaldıranlardan tutun, her şeyini organize eden ve mücadeleyi kendisi ve ailesi çıkarına peşkeş çekenler, derin devlet ilişkilerinde ortalıkta dolaşanlar, vb.. Yani, polemik yaratmadan onu anlatmak zor.. Bazı unsurlar (…) onu anlatırken kendi durumlarını rasyonelleştirmişlerdi. Adları saklı kalsın, her şeylerini organize etmiş ve şimdi ortalıkta “demokrasi havariliği, Kürtçülük, mücadelecilik” vb.. çok şeyi kimseye de bırakmayan bu tür unsurların listesi kabarık. Edip Abi’nin onlarla ilgili söyledikleri hep doğru çıktı (!).

(…)

Edip Abi’nin yaşamında ve bizlerle ilişkilerinde o kadar çok anı ve olay var ki. Tartışılmaları mutlaka polemik yaratacak anı ve olaylar, bazı unsurları gündeme taşıyacak, bundan hiç kuşkum yok. Bunlar arasında yaşayanlar olduğu gibi, yaşamayanlar da var. (…)

Şimdi de kısaca, Komal yayınları arasında, “BİR KÜRT DEVRİMCİSİ: edip karahan’ın anısına” adıyla yayınladığımız kitaba gelelim.

*Girişe Edip Abi’nin resmini koymuşuz. Gür bıyıkları ve başında çok sevdiği siyah yuvarlak şapkası. Resmin altında kimliği yazılı, 1930 Derik doğumlu ve 1976 da aramızdan ayrılmış. Cemil oğlu Saniye’den olma. Esas soyadı Görgülü. Üç çocuğu varmış o zaman, (…) Şiyar 1,5- Velahat 7 ve Tuncer 9 yaşındalarmış. Kitap 1977 de basıldığına göre onlar şimdi sırasıyla yaklaşık 37,43 ve 45 yaşlarındalar.(…)

* Fotoğraftan sonra sunuşumuz var ve olduğu gibi alalım. Arşivi değiştirme olanağımız yok.

EDİP KARAHAN’ı  Anarken

SESSİZCE ayrıldı aramızdan Edip Karahan.

Sömürge aydınlarına; o değerleri tahrip edilmiş, sorumlulukları uzun ve hazin imha eylemleri ile temellerinden kopartılmış sömürge aydınlarına en son ve en anlamlı mesajı da buydu! Çünkü, gürül gürül ve dövüşe dövüşe yaşayan dirençli, yürekli bir kavga adamıydı o. Sessizce ayrıldıysa eğer aramızdan, bu savaş sloganları ağızdan ağza dolaşamadığı, bayrakların elden ele geçemediği ve militanlar savaş ve zafer naralarıyla cenazelere ağıtlar yakamadığı içindi.

Aslında teorik muhtevanın değil billurlaşmasından, hatta oluşmasından bile söz edilemeyecek günlerin acılarını, karanlıkta el yordamıyla aranan kurtuluş umudunun yavan bir ideolojik biçimlenme ve çileli mücadelelerle ancak bir ucundan yakalanabildiği,cenderelere sıkıştırılan günleri yaşamış; militarizmin en hain darbelerine hedef olmuş, zindanlarda zulümden geçerek törpülenmiş ama baş eğmemiş, gür sesiyle her alanda, her durumda bir şeyler söylemeye çabalamış namuslu bir aydındı Edip ağabey.

Son yıllarında bir de, üstelik Irak Baas cellatları tarafından, bütün varlığı giyotine yatırılan Kürt halkının katliamına şahit oldu. Dahası, bunu bizzat yaşadı. Diyarbekir-Siirt Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde toplam 8 yıla mahkum edilince, Güney Kürdistan’a, bu, dünya Kürtlerinin uzun yıllar biricik moral kaynakları olan direnme merkezine gitti. İşte, orada da 1974 katliamı yakaladı Edip ağabeyi.

İlk tutuklanması 1957’lerde oluyor: Forum dergisindeki yazılarından ötürü 6 ay yatıyor. Daha sonra DİCLE-FIRAT’taki yazılardan ötürü 2 yıla mahkum ediliyor. Bir yıl İstanbul’da, bir yıl Ankara’da tutuklu kalıyor. Arada 23’ler davası ile ilgili tutukluluk da var.

1967’lerde 9 ay Diyarbekir’de tutuklu kalıyor, toplam 1,5 yıl ceza alıyor. Gene 1971’de Sıkıyönetim tutukevinde 1,5 yıl tutukluluk ve toplam 8 yıl ceza… Bunca ağır ve her bir dilimi kör bıçaklarla deşilen bir hayatın sahibi olan Edip Ağabey’i, ölüm, belki de kaderin acı bir cilvesi olarak takılıp kaldığı, öğrenciliğe döndüğü günlerde, sömürgeci metropolün bin kocadan arta kalanİstanbul’unda yakaladı.

Gazetelerin köşebaşlarına kurulan arzuhalci takımı, yazar-çizerler ailesinin devrimsi fertlerine, birkaç ay misafireten (!) hapislerde yattıkları için neredeyse devrim yapmış kahramanlar katına oturtulan küçük-burjuvalara karşı oldukça duyarlı olan, bunlara destanlar dizen, özel günler tertipleyenler, DİCLE-FIRAT’ın bu fedakar ve kavgacı yazarına, Eminönü TİP ilçe başkanına (eski), mücadelenin en zor, en çetin geçitlerinde yılmadan vuruşan bu devrimci Kürt aydınına ve de Diyarbekir-Siirt İlleri Tutukevi’nin koca divan başkanına birkaç satır olsun ayırmadılar.

Biz inanıyoruz ki, kararlı devrim savaşçılarının Edip Karahan ve benzerlerinden alacakları çok önemli dersler vardır. Bu günlere kolay kolay ulaşılmadığı, böylece öğrenilecek, siyasi yoğunlukları parçalamanın, ideolojik biçimlenmeye şuradan buradan çomak sokmanın ve de asıl potansiyel birikimlerini hovardaca harcamanın nasıl çıplak bir küçük-burjuva vurdumduymazlığı olduğu böylece anlaşılabilir hale gelecektir. Kıraç toprakları yaban otlarından temizleyerek, ekin ekilebilir hale getirmenin çetin şartlarını yaşamadan, ya da bu fedakarlığı ve yiğitliği kavramadan, açılan alanlarda keyif çatmanın maddi temellerden yoksun, güncel gerilimler olduğu ve bundan ötürü de, oyuncaklarını kırıp sonra oyuncak isterim diye tepinen burjuva bebeklerinin kaprisleriyle, ortalığın şamataya verildiği ortaya çıkar.

Ayrıca geçmişin eleştirisi adı altında geçmişin karalanması ya da günahlardan arındırılıp idealize edilmesi gibi ters bir yöntemin egemen olduğu günümüzde, bu ters yöntemin tuzağına düşmeden geçmişin değerlendirilmesi başlı başına bir önem taşımaktadır. Nitekim okuyucu bu kitapta, yazarın bir takım yanlış ve eksikliklerini tesbit edecektir. Kaldı ki biz de -günümüz şartlarında- belirlemelerin pek çoğuna katılmamaktayız. Ancak, zaman ve mekan şartları içinde ele alır ve buna göre, bugün ulaşılan, Kürt halkının anti-sömürgeci ulusal demokratik mücadelesinin bilinci ışığında değerlendirirsek, elde edeceğimiz sonuçlardan değerli dersler çıkarılabilir. Öte yandan yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu günlere nerelerden geçilerek gelindiği daha da somutlaşır. Bu yapılırken de, zaman ve mekan şartları göz ardı edilerek kaba eleştiri ve karalama yönteminin tuzağından titiz bir dikkatle kaçınılmak gerekir.

Okuyucunun gerek Edip Karahan’ı ve gerekse 1962’lerde Kürt aydınlarının değerlendirmelerini etraflıca izleyebilmesi için, DİCLE-FIRAT’taki baş yazılar ile, dış-politika ve polemik yazılarını -Edip Karahan’a ait olanlarını- tümüyle hiçbir seçmeye tabi tutmadan verdik.

Öte yandan Edip KARAHAN ile ilgili davaların da bulabildiğimiz belgelerini ayrı bir bölüm olarak verdik.

Edip KARAHAN’ın bitiremediği yazıları ise yayına elverişli durumda değildir. Bunlar hem bitmemiş yazılardır, hem de yazarı tarafından üzerinde çalışılmamış taslaklar durumundadır. İlgili metinler yayınevimizin EDİP KARAHAN ARŞİVİnde bulunmaktadır ve şu başlıkları taşımaktadır: 8 daktilo sayfasında bir çeviri metin: Önsöz/ Birinci Enternasyonalin Doğuşu/Kökler/Komünistler birliği- başlıkları ile; 18 el yazması metin: Kürtler var mıdır yok mudur- başlığı altında; 13 sayfalık el yazması metin: Burjuva demokratik devrimi ve milli demokratik devrim- başlığı altında; 28 sayfalık el yazması metin: Türkiye tarihine genel bir bakış- başlığı altında; 20 sayfalık el yazması metin: Karl Marks- başlığı altında.”

Okuyucu, Edip Karahan ile ilgili anılar ya da belgelerin, orijinalini ya da fotokopik örneklerini bize gönderirse EDİP KARAHAN ARŞİVİnin daha da zenginleşmesine katkıda bulunmuş olacaktır.

Bu küçük kitapçık ile, devrimci bir Kürt aydınını tarihsel misyonuna yerleşmesinde kısmen yararlı olabiliriz umudunu taşımaktayız.

Şubat 1977 KOMAL

*Sunuş’tan hemen sonra “Eşi Edip Karahan’ı anlatıyor :” başlıklı 1 sayfalık bölüm var.

Eşi Edip Karahan’ı anlatıyor :

Kimi zaman tartışırdık. O zaman ‘Hanım ben sana söylemiştim, halkımın mücadelesi ön planda’ derdi.

O’nu tutuklamaya geldikleri zaman, polislere çok kızardım. Oysa Edip, ‘Hanım, bunlar misafirdir, bir şeyler ikram et, ayıp olur’ derdi. Kendisini almaya gelen yetkililere kızdığını görmedim. Hep hoş karşılardı.

Tutuklanıp da hapishaneye giderken, elini kaldırır ve ‘Selam’ derdi. Hapishaneye giderken o kadar rahat davranırdı ki…

Arkadaşları ile ilgili olarak ilk hatırladığım, İstanbul’dan Ankara’ya gidişi ile ilgili: ‘senin için bir türkü söyledim, arkadaşlar çok üzüldüler. Enver Aytekin ağladı’ diye anlatmıştı. Bu türkü galiba ‘Gülüm Gülüm’ türküsü idi.

Derdim çoktur hangisine yanayım’ türküsünü çok severdi.

Arkadaşları Edip’in çok sert olduğunu söylerler. Oysa evde çok sakindi.

Diyarbakır’daki mitingde, ilk olarak bazı önemli şeyler söylediği için ‘huzur içinde’ olduğunu söylemişti.” (*)

(*) Bu mitingdeki konuşmasından dolayı 1,5 yıl ceza aldı. 9 ay tutuklu kaldı . (-ed.)

*Edip Abi için birkaç anı yazmadan, bu kısa açıklamayı bitirmek olmaz.

İstanbul’dayız, DDKO’yu kurmuş ve örgütleniyoruz. Kürtlerin ilk legal örgütlenmesi. Yalnız sağ değil, bütün “sol” gruplar da bizi karşı almışlar. Önce Ankara’da, sonra İstanbul DDKO’yu açtık ve küçük de olsa bir yer tuttuk, olanaklarımız ölçüsünde yerleştirmeye çalıştık, idare edecek bir lokal de oldu. Lokalde birçok unsurla oturuyoruz ve çay içiyoruz. Kapıdan .. abi ve birkaç Diyarbekir yurdundan unsur içeri girdiler. Oturdular.

..Abimiz konuşmaya başladı. DDKO’yu ‘proletarya hareketini bölmekle’ eleştiriyor, suçluyordu. Çok “Komünist” bir tavırla sözlerine devam ederken, Edip Abi sözünü kesti ve “Bak Kastro ..,” diye söze başladı. Böylece bir lakap da alıyordu gelen abimiz. “Çocuklar son derece doğru bir yapılanma gerçekleştirmişler, buna laf atıp durma, kenara çekil, yoksa ben seni çekmesini bilirim Kastro … Burası bir ulusun, ulusal/demokratik programına uygun ve ciddi bir kadro hareketini önüne koymuş. Son derece doğru, Kürt gençlerinin örgütlenmesi kimseyi bölmüyor. Senin değil, ama bizim düşündüğümüz sosyalizme de uygun. Al bu P..’ları git..” Bu abimiz de Edip Abi ile ilgili dizide yazmış (!)(…)

Eminönü TİP ilçesi binasında Edip Abiyi ziyarete gitmiştik. D.. ve birkaç arkadaşı gelmişlerdi. Bir tartışma başladı. “TİP oportünist, M. Ali Aybar ABD ajanı vb..” tarzında söylemler. Edip abi ayağa kalkıp,

D.. al bunları git, bu son olsun bir daha böyle bir davranış olmasın, kötü olur. Ben sizin yerinizde olsam, oportünistlerin ve ajanların olduğu yerlere gelmem. Ama, şunu bilin, esas ajanlar Ordu da, Türk ordusu Nato’nun emrinde, işte onlar iyi birer ajandırlar. Ordu ile el ele olunmaz. Artık, ‘ordu gençlik el ele’yi de bırakın. Bizimkiler bıraktılar..” dedi. Esas sorun, çok az sayıda üyesiyle İstanbul’u kasıp kavuran DÖB (Devrimci Öğrenci Birliği) DDKO ile bazı militanlarını kaybetmişti.. Neyse, çıkıp gittiler. (…)

Diyarbekir askeri cezaevi’ndeyiz. Bir sabah erkenden ben ve Yümnü (Ankara DDKO başkanı, Hazro beylerinin oğlu, son derece dürüst ve iyi bir insandı.) birlikte volta atıyoruz, dertleşiyoruz. Komün’de idarenin pazarlığı(…) ve savunma konusunda bir-iki unsurun durumunu konuşuyoruz. Sonuçta, “tek başımıza da kalsak savunmadan geri dönmeyiz” sonucuna varıyoruz. Baktık, Edip Abi bir köşede oturmuş, düşünüyor. Yanına gittik, biraz şaka ve sonra birlikte volta vurduk.Ona da durumu açıkladık, “ne yapın edin geri adım atmayın” diye bizi tasdik etti.

İçeri girdiğimizde çay ocağına yöneldik, Edip Abi gelmedi. Oraya bakan ‘arap’ dediğimiz bir asker vardı, ona sorduk.Edip Abi’nin şimdi hatırladığım kadarıyla 127 çay borcu olmuş, veremiyor. Onun için gelmemiş. Komünün verdiği kendi harçlıklarımızla bütün hesabını yatırdık ve ayrıca komüne öneri götürdük. Edip abi’ye her ay düzenli ve kimsenin bilgisi olmadan bir yardım yapılmasını istedik. Bizim komün, çoğunlukla karar alırdı. Bu öneriye karşı olanlar da vardı. Hatta Edip abi ile ilgili yukarıda sözünü ettiğim dizi de kendi anısını yazan biri de var.(…) Komün karar aldı ve her ay kimsenin bilgisi olmadan kendisine yardım ettik. Onun rahat hareket etmesi gerekiyordu. (…)

Kendisini hasretle anıyor ve yadediyorum.

(…)

14 Mayıs 2013 Mümtaz Kotan

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Schreibe einen Kommentar