Kamu Oyuna Zorunlu Açıklama

23. August 2015 | Von | Kategorie: Tarih

454323Kurdistan Press Gazetesi, PRK/ Rızgarî yayınıdır, açıklamanın buna göre yapılması gerekir.

Sorun, 1986 sonrası yayınlanmış olan Kurdistan Press ile ilgili. Önceleri 15 günlük olan gazete, 29.9.1988 tarihinden sonra, 41. sayıdan itibaren haftalık yayınlanmaya başladı. Haftalık olarak düzenli gününde çıkmış. 75. sayıdan sonra yine 15 günlük olduktan sonra, gününde çıkamamış, genellikle uzun sürelere sarkmış.(…) Yakın zamanda, somut bazı bilgi ve belgelerle Rizgarî (PRK) siyasal sürecimizin açıklanması zorunlu hale geldi. O açıklamaya kadar, bu konuda şimdilik ivedi kısa bazı belirlemeler gerekiyor. (…)

İçinde bulunduğumuz süreçte, çıkar ilişkileri, uluslar arası durum öyle bir ortam yaratmış ki, bazı projelerle, nemalanmaya, çıkar sağlamaya, geçmişte “torbada” ne varsa onları da açıp pazarlamaya büyük çaba gösteriliyor. Ve yapılan şey Kürdistan tarihini karartmak, inkar, tek taraflı belirleme, hak /hukuk adına inanılmaz tahrifat ve karalamadır. En önemlisi de, öne çıkarılmak istenen kişi ve kurumlar ile haksız bir sunuş, hayretler içinde kaldığımız ibreti alem bir durum. Oysa, bütün bir sürecimiz belgeli, unutanlara ve unutmaması gerekli olanlara söyleyeceğimiz çok şey var.

Kurdistan Press’in,yıllar sonra, dayatma ile beni ve bazı unsurları haberdar etmeden, inkarla sunumu da yine hazin manzara arz ediyor. KUKM sürecimiz, DDKO’ndan, Komal ve Rizgarî’ye, ASDK-DER’lere, Kurdistan Press’e ve daha birçok çalışmaya kadar; PRK/Rizgarî ile devam bütünselliği içinde yerli yerinde duruyor. 1960’lı 70’li yıllarda, TİP (Türkiye İşçi Partisi) süreci, bazı meslek örgütleri ve sendikalar içindeki çalışmalarımız, Türk “Solu”nun ve egemen Kemalizm’in kapalı alanlarından koparak ortaya çıkışımızı sağlamıştı..

Azadi, Hoybun örgütleri, Koçgiri, Şeyh Sait Olayı, Ağrı, Zilan Ayaklanmaları, Dersim Jenosidi, vb.. olaylarından; Güney ve Doğu, Batı Kürdistan süreçlerinin tarihsel boyutundan; Kürdistan Sorunu’nu ele alışımız, savunuşumuz, hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir nesnellik taşıyor. Bu, birleşik, bağımsız Kürdistan’ı ifade ediyordu. (…)

Türk’ten gayrı her şeye yasağı gelenek edinmiş vahşi bir devlet önünde, çok ağır bedeller ödeyerek, başta Kemalizm’i ve de Türk “Sol”unu teorik ve pratik olarak yendik. KUKM’nin boyutlarını, Kürdistan Sorunu’nu adıyla kabullendirdik. “Sol”un bir bölümü günah çıkararak kendi kalesine çekildi. Diğer bir bölümü de, ciddi özeleştirilerle soruna yaklaşım sağladılar. Liberal ve sağ olarak nitelenen gruplar da, en azından yöntem değiştirdiler, kabullendiler.

Bütün ömrümüzü verdiğimiz, haksız, adaletsiz uygulamalar, cezaevleri, sürgünlerle geçen mücadelemizi küçümsemeye, unutturmaya kimsenin hakkı yok. Hele, bizlere olmadık ağır suçlamalar yapan, bölünmemizde tetikçi olanlara teşekkürler de üstüne üstlük. Bizim sürecimiz bugünü aşan bir ulusallık ve Kürdistani’lik olgusunun, herkesin yararlandığı, baş vurduğu programsal, örgütsel, teorik boyutunu ifade etmektedir. Yine, pratik mücadelemiz de; 50 yıldır her şeyimizle ortada olduğumuzu, ancak haksız yere “itelenip/ kakılarak”, dışlanarak bir yerlere savurmaya çabaladıkları, ama başaramadıkları çok zengin bir süreçtir. Pazarlıksız, dedikodusuz, yalansız bir duruşu kendimize rehber edindik. Birileri çıkıp ta bu zor, kanlı, ağır bedel ödenen kulvarda, size “helal” olsun da demedi. Kin, nefret, yalan ve vefasızlıkla, küserek, bizi de bir kenara koyuyorlar. Bizden ayrılan “hayatı seçenler”, bugün üstelik bizi de suçluyor ve yargılıyorlar! Bütün bunları olanakların elverdiği ölçüde tartışmak, belgelemek zorunlu hale gelmiştir diye düşünüyorum..

Ama, örgüt kulvarlarında “çıkma, seni yaralayacağım” larla, “ben zaten yaralıyım” gösterilerinin; “arkadaşlar eski Marksistleri ne yaparlar” sorusuna, “kırpıp kırpıp demokrat yaparlar” vb.. sataşmaları ile kavgaya tutuşup önümüzü kesenler; şimdilerde Kürdistan Press pazarında birbirlerini kutlamada yarış ediyorlar. Arşivde, ses kayıtları, çözüm metinleri ve fotoğraflarla sakladığımız tarihsel sürecimiz, çok kişiyi rahatsız edecek boyuttadır.

Ben, Kürdistan Sorunu’nu tartışırken, tartıştırırken hiç gösterişe, kişiselliğe, rekabete ve en önemlisi reklama müsaade etmedim. İnanılmaz bir efor, fedakarlık, emek harcandı. Bazı unsurların bunu hiçe sayıp, kendilerini öne koymaları son derece yanlış. Bu bağlamda, Kürdistan Press’in dijital düzenlenmesinin açıklanmasında, ben ve bazı arkadaşların durumları ve parti sürecimizin de belirtilmesi zorunludur.

Tarihimizde, Kuzey Kürdistan’da Halıt Beg ve arkadaşlarının, Alişer’in ve daha başkalarının; diğer Kürdistan parçalarındaki bazı unsurların, örneğin, Mustafa Barzani, Kasım-Lo vb..’nin sunumları da, “enternasyonalizm”, “sosyalizm” ve açıklanması zor “bazı ilişkiler” adına, hep üstü çizilerek, örtülerek ya da kendilerine göre ve çok kez yanlış yapıldı. Kuzey Kürdistan’da Azadî örgütü ve son derece nitelikli kadrolarının, somut uygulamalar konusundaki anlaşmalara karşın, faili meçhule götürülmeleri (90 yıla yakın hala belirsiz!) de dahil, bütün tarihsel sürecimizi her açıdan gerçekleriyle sunmak ve tartışmak için de çok efor sarf ettik, ama yeterli olmadı..

(…)

Kürdistan’da her dönem özel yaratılan ve zamana/mekana göre biçimlendirilen devletin Kürtleri, Ege ve İstanbul’un ikamet alanlarında iç geçiren, TV ekranlarının gönüllü görüntüleri olmuş birçok unsurun da arkadan dedikodu ve yalanla süsledikleri, çok acı veren günler yaşıyoruz. Yine de siyasal ve ailesel terbiyemizi bozmamaya özen gösteriyoruz. Bütün bu tantana, alışılmış TC tarihinin bilinen biçimlere indirgenmesi ve Kürdistan tarihinin karartılarak yazılması sürecini de hızlandırmış gözüküyor. “Siyaset bilimciler, araştırmacı yazarlar”, vb… “O” biçim. Hazin olan büyük emeklerin, doğruların, cezaevlerinin, sürgünlerin, her şeyini kaybetmenin vb.. ortasında, bu devletin Kürtleri ile eşitlenmiş olmamızdır. Bunun altını, yakın zaman içinde açıklanması zorunlu hale gelen, Rizgarî tarihsel süreci için, şimdiden çiziyorum.(…)

Hataları ve eksikleri, doğruları ve gerçekleri ile Kürdistan Sorunu’nun içinde övüne övüne göğüs gerdiğimiz tartışmasız bir haklılığımız vardır. Hem de, moda değimlerle “kaybedecek hiçbir şeyimiz yok” ve “isimsiz nefer” olmak da “bir yerlerimize yapıştırılmış” olarak.. Şimdi, “Son kullanım tarihi bitmiş hayaller”in orta yerinde, birileri özel olarak bizleri dışlayarak, somutu gizlemek, 20 yıl 30 yıl sonra emekliliklerinin de “boşa geçmemesi” için, yine nemalanmaya, programlarla paralar devşirmeye çabalıyor. Daha önce de, “Kürt kütüphanesi”, ya da “Realite Press” ve büyük “Romancı” vb. benzeri faaliyetler için yüksek “meblağ” bağışlar alınmış ve çok tartışma konusu olmuş, bazı unsurlar eleştirilmişti. Bunların adları, ne denildiği ve ortada görülmeyen paralar konusunda, en çok da gazetede çalışanlar, “teknik unsurlar” (!) konuşmuşlardı. Bugün açıklamalar yaptırılan unsur da, en çok ve ağır eleştirilenler arasındaydı. (…)

Burada kısa da olsa, bir konuya da değineyim. Tarihsel sürecimiz, bu bağlamda DDKO, Komal, Rizgarî, Kurdistan Press, Yekiti, vb.. ile, Kürt ve Türk örgütlerinin yayınları gibi belge ve bilgileri içeren çok kapsamlı arşivle ilgili Güney Kürdistan’da görüşmeler yaptım. Büyük bir “devlet arşivi” kurulmasını ve buna çok sayıda unsurun da, ellerindeki yayınlarla katkıda bulunacağını belirttim. Önerimiz en üst düzeyde (…) kabul edildi, orada yanımızda bulunan yetkiliye talimat verildi; “… sözü edilen bütün arşiv (…) toplanarak, parça parça getirilecek, gerekli yardım yapılacak” denildi. (…) Yetkili bana Av. Sorumlusuna emir verileceğini belirtti. Görüşmede, iki genç arkadaş da (…) bulundular. Sonra ve ilk posta, birçok yerdeki kutuların … tanesi … Evro masrafla (bu masrafa Hewler ve diğer alanlara gidiş dönüş biletleri de dahil.) bir araya getirildi. Berlin’e de gittik, IKDP Avrupa sorumlusu Dılşad Barzani ile görüştük.(…)Daha sonra, Faxlar (yazışmalar), telefonlar, vb.. Bizi hala arayacak ! (…)Sonunda gerekçesiz ortada kaldık.Tanık arkadaşlar da var. Sonunda, elimizdekileri başka yerlere gönderdik, yerleştirdik, taşıyamadık..Bunun için de masraf yaptık..(…)

Programlanan ulusal arşiv çok zengin ve büyük olacaktı.Ve kısa sürede düzenlenecekti, dijital edilecekti. Yeterli sayıda kadro önermiş ve olanaklarını da konuşmuştuk. Bu ciddi ve büyük çalışmanın yanında, benim özel talebim de olmadı. Önerilen programın uygulanması ve sonrasında, “benim bazı zorunlu taleplerimin ayrıca çözüme bağlanacağı” da, en üst düzeyde (…) belirtilmişti. Güney Kürdistan’a daha sonraki gidişlerimde, hem Avrupa IKDP sorumlusunun durumu, hem kendi durumum vb.. için gerekli yerlerle görüşüldü. Hiçbir cevap alamadık, uygulama yapamadık. Yukarıda da belirttiğim gibi, yaptığımız masraflar da üstümüze kaldı. Bütün ilişkiler, daha sonraki gidiş/gelişler, dilekçeler hepsi yazılı duruyor. Başkanlık divanına da bunların bazılarının fotokopilerini ilettim.(…)

Bu sorunları başka yer ve zamanda tartışmak üzere, burada daha fazla detaylandırmak gerekmiyor. Esas tartışma konumuz olan, Kürdistan Press olayını anlaşılır kılmak esas gündem maddemiz. Ancak, Güney Kürdistan’la ilgili kısa bir açıklamayı da yapmadan geçemeyeceğim. Bazı KDP/Bakur’lu (…) ve Kuzey Kürdistan’dan Güney Kürdistan’a “gelip/giden” (…) unsurların dedikodu, yanlış bilgi, programımızı engelleme, vb.. açıklanması zor, ibret verici, tavır ve davranışlarını da unutmak mümkün değil. (…)

Başa dönersek, evet hak ve hukuk yerli yerine konulsun. Ben bu nedenle, Kürtlerin en önemli eksiklerinin aralarında bağlayıcı bir hukukun olmadığını sık sık belirtiyorum. Çünkü, kimsenin hakkı ve hukuku da önemsenmiyor.. Örneğin, son Kurdistan Press sunumunda da, durum hukuk dışıdır. Haklarımızın gaspı, hukuk dışı uygulamalar ve çıkar ilişkilerini mahkemeye götürmek gerekiyor. Gel görki, Kürdistan coğrafyasında öyle bir “siyaset pazarı” oluşmuş ki, hangi mahkemeye götüreceğimizi de bilemiyoruz..(…) İşte, bütün bu nedenler ve kendime saldırı olarak gördüğüm, Kurdistan Press adına son günlerde yapılan açıklamaların somutlanması için, ivedi bazı belirlemeleri gerekli gördüm.

Evet , tarihi yerli yerine koyalım, gerekli. Ama, bunu belli yerlere bağlayarak, hiç ilgisi olmayan unsurları öne çıkararak sunmak, büyük çaptaki bir çalışmayı Stockholm muhabbetine çevirir ve bu ayıp oluyor. Tarih, nemalanma, çıkar sağlama, gösteri

için programlanmaz, projelendirilemez. Ama denilecek ki, gerçekler kimseyi ilgilendirmiyor. Bazen hayretler içinde kalıyorum. Mücadele ettiğimiz devletin niteliğini aşan, hatta uygulamalarında ona yardımcı olan; bize, bunca kin, nefret, intikam vb.. karakter yapıları, yaradılışın,ailesel, kişisel oluşumun bir parçası olarak bugünlere kadar nasıl korunmuş, gizlenmiş ve getirilmiş!

Bir konunun altını çizerek sorunu kısaca belirteyim. KURDİSTAN PRESS faaliyeti hangi biçimlerde sunulursa sunulsun, seneler sonra bu açıklama yanlış yapılmıştır. Bu çalışma Rizgarî /PRK sürecinin, bizim bir çalışmamızdır. Her ne kadar yakınmalarla başından beri hiçbir ilişkisi olmayan biri, benim için o yoktu diyorsa da, 1986 yılında Atina’daydım. Orhan’ı çağırdım, Kurdistan Press’i birlikte, ağırlıklı olarak benim (ki, bazı arkadaşların görüşleri de alınmıştı) önerilerime uygun planladık.(…)

Bu faaliyet sonrası, Orhan’ı Atina’da Andonis’in tercümanlığı ile birçok dostumuzla da tanıştırdım. Gazetenin İlk 1986 “O” sayısı da, Atina ağırlıklı çıkışı açık gösteriyor. Orhan’ı, az da olsa, belli maddi olanak ile göndermiştik. Ardından geniş bir afişleme yapılmıştı. Bu da, dostlarımızın sağladığı olanaklarla oldu. Arşivde, büyük boy Kurdistan Press afişini bulabilirsiniz.

Orhan’ın özel durumu, hastalığı, örgütlenmeyle uğraşmaması,vb.. (Daha önceleri Rizgarî ve Komal döneminde de böyleydi) nedenlerle büro Stockholm’de açıldı. Ben başından itibaren aktif katıldım, gittim. Birçok öneride bulunduk. Oradaki bazı unsurlar da ilk dönem çok acemiydiler, yaşamları ve birbirleriyle ilişkileri sorunluydu. Ama görevlendirdik, bazı kurslara gönderdik. İlk elde bazı araçlar alındı, daha sonra geliştirildi. Organize ile uğraştım, birçok unsurla görüştüm. Dil sorununda yardımcı bulduk, dışımızda da birçok unsur yardım yapacaklarına söz verdiler, vb..

Evet, Rizgarî taraftarları çalışmalara bağış yaptılar, fedakarlık yaptılar. Özellikle, Yunanistan’da bulunan; İhsan, Hüseyin, Gürsel ve Ergül çok yardım ettiler. Bunlar içinde örgüt temsilciliği yapanlar ve çok aktif çalışanlar da var. Atina’daki unsurların bazıları, Avrupa’nın diğer alanlarıyla mukayese edilmeyecek kadar çok çalıştılar. Bu alan ve adını açıkladığım arkadaşların durumlarını çok daha geniş Rizgarî tarihsel sürecinde detaylandıracağım. Bunun gerekli olduğu kanısındayım. (…)

Özetle, Atina alanında, Kurdistan Press için büro kurmaya ve temsilci atamaya, vb.. çalışmalar başlattık, çok çaba harcadık. 1987 parti açılımı ile, Kurdistan Press’e çok yüksek seviyede mark bağışımız gündeme geldi. Yardımların, hepsinin orada kullanılıp kullanılmadığını, büro çalışanlarının, bugün ortalıkta görünen bir/iki unsurun dedikoduları da dahil, net anlayamadık (!).Ama, bazı rapor ve mektuplar var! Gerek merkezi ve gerekse diğer alanlardaki parti görevlilerince …bin markı aşan para yardımı yapılmıştır. Ben direkt Orhan’a verdim. Bir keresinde de hanımına vermiştim. Çok şey gibi (!), uzattığım zarfı aldığını da “unutmuş” gözüküyor..İleride, bu unsurla ilgili de detay söyleyeceklerim şeyler var elbette! Ayrıca, 1991 ayrılığından sonra bile, Orhan İsviçre üzerinden Atina hava alanına gelerek, …mark benden aldı ve Atina’ya uğramadan hava alanından döndü. Daha sonra da .… bin mark borç verdik, o yılın Ekim ayında geri ödenecekti, ödenmedi. Sanıyorum ödenmeyeceğine dair bir mektup gönderilmiş.(…) Yardımlar ve borç konusunda parayı kendisinden aldığım arkadaşımız HY, “ayrıldığımız unsurlara, hala para yardımı, usule uygun değil” demiş ve tavır koymuştu.(…)

Orhan, Kurdistan Press (şef redaktörü) kuruluşundan önce tartışmaya açılan, 1987 de resmileşen partinin (PRK/Rizgarî) Merkez Komitesi üyesi’ydi ve Basın Yayın Daire Başkanı’ydı. Dolayısıyla, Kurdistan Press örgütün emir komutasında faaliyet gösteren bir yayındı. Ayrıca, süreç içinde gazete yanında bir Kürt Haber Ajansı da oluşturuldu. Ajansa Nûçeya Kurd (ANK). Önerdiğimiz büro çalışanları da örgüt üyelerimizdir. (Her türlü kayıt var)

Biz cezaevindeyken oluşturulan Kürdistan Komünist Partisi (KKP), Avrupa’daki görüşmeden sonra donduruldu. Bunu götüremeyeceğimi ifade ettim ve kendilerini ikna ettim. Yeni bir örgütlenmeye, PRK/Rizgarî’ye karar kıldık ve bunun programı yapıldı. Ben, ilke olarak siyasal çalışmada gözüküyordum. Oysa, bütün yayın örgütlenmesi benim çalışmam, denetim ve yönlendirmem ile götürüldü. Yayın da, cephe için herkesi içine alan bir yapıda gözükmeliydi. Rizgarî’ye ait bir yayın görüntüsü verilmesi engellendi. Onca emek, bedel, fedakarlığımız, şimdilerde kapak altı edilebiliyor.

Zaman zaman eski alışkanlıklar, dar grup tavrı, eleştiri özgürlüğü, radikal çıkışlar, hatta kişisel belirlemeler yapıldı, temel amaç yer yer aşıldı. KUK, KDP, KAWA (bir kanat), TİKKO vb. gruplarla ittifak için Kurdistan Presse çağrı, PRK/Rizgarî yanında, cephe örgütü için gazete olması yönünde her zaman uyarılarda bulundum, çünkü kararımız buydu. Parti çalışması ile gazete ve benzeri faaliyetler birlikte gitti. Gazeteyi belli kurallara bağladık, sorumluluğuna da, yukarıda görevini belirttiğim Parti faaliyetimizde merkezde olan Orhan getirildi. Tesadüf bir/iki unsurun faaliyeti ya da bazılarının yıllar sonra dedikleri gibi aralarında biriktirilen kronlarla değil, yüklü para yardımları ile sürdürüldü Ayrıca bizim siyasal yapımız içindeki çok unsur da bağış vermiş, katkıda bulunmuştur. Yani, özel kişilere has bir çalışma faaliyeti olarak gitmedi. Siyasal yapımızda dahil, nasıl ve nereden bağış alındığı, ne kadar alındığı da gayet açık. (…)

Bir yandan da kurduğumuz partinin örgütlenmesi, yeni kadro politikamız, eğitim, iş sahaları oluşturma vb.. sorunlar gündeme oturdu. Bu zor ve kapsamlı göreve karşı, dil, oturum/ pasaport sorunlarımız, Türkiye’den kaçış vb.. ağır sorunlarımız vardı. Diyaspora’da etkin görevleri yerine getirme, devletin provokasyonlarının boşa çıkarılması ve karşı koyma, başka örgüt ve yapıların saldırılarını engelleme, örgütsel faaliyetler, ülke dışında oluşumuz vb.. sorunlar hepimizi yorgun düşürmüştü.

K.Press arşivi duruyor. İsveç’ten getirilen kutularda birkaç yerde tutulan arşiv, düzenlenmiş ve arkadaşlarca yayına hazırlanmıştır. Değişik yerlerden gönderilen notlarda ilginç dosyalar var. Bunlara da bakmak için, Kürdistan Press ile ilgili açıklamaya biraz geciktirdik.

Örneğin;

Kürdistan Press. 90 öncesi, Belgeler.. (11 Nolu kutu),

“ “ “ “ “ “/ telex metinleri.. (17 “ “ ),

“ “ 90 öncesi, Abone mektupları, 86/88, (20 “ “ ),

“ “ Gelen mektuplar, (24 “ “ ),

“ “ “ “ Genel muhasebe ve gelen mektuplar, (27 “ “ ),

“ “ “ “ Muhasebe, (28 “ “ ),

“ “ Yayınlanmamış yazılar, 89/90, Temmuz/Ağustos, (40/A” “ ),

(…)

– Mektuplarda, Güney Kürdistan’lı bazı lider unsurların da mektupları var.

Gazetede isimsiz çok yazı ve haberler Atina kaynaklı ve arşiv belgelerinde belli.Yine orta ve diğer sayfalardaki uzun yazılar da.. Bunlar bizimdir ve bu konudaki yazışmalar var.

Gazete büro çalışanlarının raporları. Her nedense bunlar, şikayetlerini gazetenin şef redaktörüne değil, örgütün genel sekreterine yapmışlar(!)

Ayrıca, fotoğraflar, afişler, ciltli/ciltsiz gazetelerden bir çok takım var.. (…)

(…)

Yukarıda sloganlarını aktardığım, 1991 Parti konferansı sonrası ayrılıktan sonra yine yardım yapılması, evet yanlıştı, duygusaldı. Son yardımlar konusunda bazı arkadaşların tavırlarını da yukarıda söylemiştim! Amacımız gazeteyi başka düzeylere bağlamak, devam ettirmekti, olmadı. Gazete küçük hesaplarla ve kişisel gösterilerle pazarlık konusu yapıldı. Sonunda ortadan kayboldu. Küçük bir örnek; Gazete ile ilgili (…) görüştüğüm, Güney Kürdistan’lı bir unsur, olanaklarının olduğunu ve Kurdistan Press’i satın almak, günlük gazeteye çevirmek istediğini belirtmişti. Sorumlusu yine Orhan olacaktı. Ben olumlu bulmuştum, ama Orhan kabul etmemişti. Adını ettiğim bu unsurun önerisi önemliydi. Bize bağış yapmış ve beni de çok iyi karşılamıştı.

(…)

Kısaca bir iki konuya da değinerek bu ivedi açıklamayı bitireyim.

Kurdistan Press sunucuları, yukarıda söz ettiğim partideki ayrılıkta önde olanlarla da bugün çok samimiyet içindeler. Hayret. Ve ağır suçlamalarla o günler ortalıkta dolaşan unsurlar, şimdi birbirlerine yağ çekiyorlar. Bu konu da dahil, Kurdistan Press’in niye kapatıldığı, niye başka süreç seçildiği, bizim “romantik” siyasetimiz, samimiyetimiz, vb.. çok şey gözden geçirilmeli, tartışılmalıdır. Ama “Marksistler”, “demokratlar” vb.. daha başkaları bunu yapmıyor. Kurdistan Press kişisel faaliyetler olarak piyasaya sürülüyor. (…)

İşin ilginç bir yanı da var. Örgütten, bazı suçlamalar ile, sorumlu unsurların önerileri ile çıkarılmış kişiler de, o zaman yazdılar, gazete içinde bulundular. Bunların da açıklanması gerekiyor. Şimdilerde “araştırmacı yazar”, “siyasetçi” vb.. lakaplarla boy gösteren, bazı sitelerde kendi adı ya da takma adlarla bulunanlar da belirtilmeli. Bu, her yere yamanmada usta mahlukatın hemen hepsini biliyoruz. Bu konunun da detay açıklanmasını zorunlu görüyorum. Eğer teşekkür edilecekse, minnet ve şükran belirtilecekse, kimsenin “kemiklerini sızlatma”ya gerek olmadığı gibi, 20/ 25 yıl sonra, bilinmiyor gibi bir kabadayılık da çok ucuz bir gösteriş ya da önemli bir çıkara denk düşüyor. (…)

Hayatın seçilmesi ve organizesi, şimdi de yanlış sunum ile bizim inkarımız, tasfiye sürecinin Stockholm ziyaretleri. Adları belli bazı unsurların Avrupa ziyaretleri gibi, Stockholm pazarlıkları, önerileri, davetleri ve ev sohbetleri, sonunda gazetenin bütün araçlarının da Türkiye’ye götürülmesi vb.. Gümrüklerde sıkışıp kalan bu bize ait araçların, kimin üzerine olduğu da belliydi. Bu nedenle, daha sonra torpille ve küçük paralar ödenerek alındığı söylendi. Hoş yapılmış bir program varsa ve bu da “akil adamlar”la götürülüyorsa ya da devletin Kürtleri işe el atmışsa gümrük vb.. sorunlarını çözmek çok kolay. (…)Kısa süre sonra, dönüş süreci başladı ve İstanbul’da oluşturulan büroda bütün araçlarımız bırakıldı, bizden habersiz bağışlandı.. Bu da son derece ayıp ve o kadar da haksız.

Kürt kimlikli özgür yurttaş”ların, bizi yarı yollarda bırakmalarının ardında, elbette ciddi programlar var (!) Bunun için ağır hastalıklar da engel olmadı, bizim çalışmalarımızda raporlarla işi idare edenler, sahtekarlık yapmışlardı.

Sonuç olarak diyorum ki, KURDİSTAN PRESS, bizim örgüt yayınımızdı. Bizden izinsiz sunulamaz, bizi inkar eden bir süreci işletenler, nemalanmak, çıkar sağlamak için ortadalar. Kurdistan Press’le birçok unsura hiç yoktan kariyer kazandırdık, bir şeyler öğrettik sanıyorum.

Her rahatı, olanağı ve ailesel yapıyı koruyan; şimdi büyük fedakarlık yapmış gibi herkesi ve her şeyi reddeden anlayışla, Kahraman gibi ortada olanlara yazıklar olsun. Hiçbir değerin anlamını bilmiyorlar. Biz, bütün değerlerimizi koruyoruz, bunu herkes bilmeli.

(…)

19 Mart 2013

Mümtaz Kotan

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Schreibe einen Kommentar