“SOSYALİST ve DEMOKRAT KEMAL EFENDİ,ÜLKESİNE DÖNDÜ! Mümtaz Kotan Ağustos 2011

17. Januar 2016 | Von | Kategorie: Haberler

7e1737e607d41b4e92e342637fcc5872_k

Kemal Burkay efendi,

Yeni ve son maceran hayırlı olsun!

Son olarak fırsatlardan istifade ve oluşturulan “anti-PKK” ve ‘’terörizm’’ dalgası nedeniyle; Türk mantalitesinin “demokratikleşme” ayağına konuşturduğu ve sunduğu (moda lafla: konuşlandırdığı) “akil” adamlar ve “deneyimli” siyasetçiler arasında, Türkiye hayranı ve davetlisi biri olarak nihayet sen de ortalıkta dolaşma olanağı elde ettin. Ve Türk basınının, görevini her zamanki gibi yerine getirdiği biçimsel gösterilerle, İsveç’ten ayrılırken “romantik”, “acındırıcı” ve “hasret” gidermek isteğini belirttin. Önceden düzenlenmiş programı, bazı gerekçelerle rasyonelleştirerek, Stockholm havaalanından gidişini TV’lerde seyreylemek “nasip” oldu. Ve de “verilen haberlerle”, İstanbul’da karşılama da gerçekleşti.

Her zaman yaptığın gibi, bu tayinin rantı olarak alelacele piyasaya verdiğin ‘’anılar ve belgeler’’ kitabın da piyasa tuttu, işe yaradı. İstediğin gibi “nemalanıyorsun”. Bazı dostlar, arkadaşlar içlerini çekerek, cevaplar verdiler, ama kimse oralı olmadı. Bizi, kendi kadrolarını, birçok Kürdistanlı unsuru, eleştiri ve sözüm ona anı adı altında, haksız, nedensiz ve de zamansız suçlamışsın, karalamışsın. Bunlara benden de gerekli cevabı alacaksın, ama burada değil.

Bu tür gösterilerde senin üstüne yok Kemal efendi! Kürt unsurlar, kadrolar arasında, işe yarayan bir tek kişi bırakmamışsın. Ama, kendini de ele vermişsin. İşte, yere ve göğe sığdıramadığın devletin törenler düzenlemesi, işi şişirmesi bu yazdıklarının rantı içindir ve seni bir yerlere yamalamaları kuvvetle mümkün. Başka açıklamalar hiç önemsenmiyor. Oradakiler, sen ve basın da, işinize geleni sunuyorsunuz. (…)

Ülkene” iner inmez, “ demoktatik açılım için çalışmaya geldiğini”, “barış için bütün gücünü sarf edeceğini”, ”teröre karşı olduğunu” ve en önemlisi, herkesi uluorta eleştirdiğin, sosyalizmin başına gelenleri unutmuş gözüküp, “daha geniş tabanlı, daha toplumcu bir sosyalizm” teraneleri ile, üstelik “Apo’nun ordusu var, benim bir kedim bile yok” demeyi de ihmal etmedin. Ne kadar ilginç bir dönüş öyküsü. “İstanbul ve Ankara’yı ziyaret edeceğim, baba ocağına da uğrarım” diyordun. Belki, “Diyarbakır da gezi ayağına” gideceğin bir yer olabilir! Çünkü, orada görev alacağın “yardım ve alan” için, oldukça yüksek bir tartışma potansiyeli var.

Bu da yetmedi, törenler devletin belli “kademelerine” de çıkarıldı. Vali ve Başbakan yardımcılarıyla muhabbetin kalındı. E. Bağış, arkanızda Türk Bayrağı ve Atatürk resmi olan törende, sana Kuran hediye etti.(…) Buna da “şiir yazılır” hani!. Ama, içinde “Bir Kuranım Bile Yok” cümlesine yer vermezsin herhalde. Konuşmanda, “Silvan olayları” nı kınadın, “içerde ve dışarıda barışı engelleyenler” var dedin. Hangi barış Kemal Efendi? “Beş altı ay daha bekleyelim.. Tam istediğimiz olmadı” diyerekten, ”Kan üzerinden beslenen ve demokratikleşmeye karşı çıkanlar” dan söz ettin. Kim bunlar, açıklamalısın? Seni “gülümse biraz” la hatırlattılar. Oysa, ne şairler var Kürdistan’da. Bu kasıt değil mi? Onların bestelenecek acıları, sızıları ve içlerinde büyütüp yıllarca taşıdıkları sevgileri, tutkuları çok anlamlı olmasına karşın önemsenmiyor. Biraz şairsi oldu, ne yapalım genlerimizde biraz şiirsellik var.(…)

Bunun ardından Arınç bey, her nedense göstermelik “sert ve haşin yapısından” ve boşboğazlığından, çok öncelerden geçimsiz görünümünden ve de her döneme takılmada usta yapısından bu kez ayrılıp, sevecen biçimde içini çekip, twitter de “ Evine hoş geldin büyük usta “ diyor senin için. “ Büyük şair” kariyerini şimdiden verdi bile hükümet sana. Belki yakında, bu ve benzeri “kariyerler” için, alışılmış kaftan giydirme töreni de yapılır. Böylece, gerçekleri dile getiren birçok yazar ve şair rafa kaldırılacak, görünen o. “Demokrat, sosyalist” olduğunu göstermeyi de ihmal etmiyorsun.

Sen, kendinden başka hiçbir şeyi kabullenmeyen, Kürt Hareketi’ni sürekli bölen, dağıtan, “benim ben..” diyen, birisin. Bunu devlet de, biz de, diğer Kürdistan parçalarındaki kadrolar da biliyorlar. Karakter ve biyolojik yapın, kafa donanımın ile egoizmin tipik bir temsilcisi, en somut örneği olduğun kesin. Bu muhtevan ve Türk “Solu” nun yemliğinde büyümüş olman, seninle ilgili büyük bir tercih sorunu. Ayrıca, onlara olduğundan fazla yağ çeken, dalkavukluk eden biri olarak, kadrini/kıymetini bilmiyorlar da değil. Burada uzun anlatımlar yapamıyoruz, başka yerde “nasip” olursa tartışırız, tartışacağız. Tabii, sana yapacakları programda bizim tartışmamıza yer olursa. “Basın” nın tavrından bunun olanağı gözükmüyor. Çok insan için bu böyle. Bir de, hem “sosyalist” olduğunu belirtiyorsun, hem de basın önünde sağcı, solcu hiçbir ayrım da koymuyorsun!

Gelelim merasimle gidişine. Gitmeden epey oyalandın, nihayet birçok görüşme, alış-veriş sonrası “karar verdin”, 30 Temmuz’da “ ülkene döndün!”. Kemal efendi şunu bil, karşılamalar ve törenlerin büyük çoğunluğu, kitlesel muhalefet gösterilerinden çok farklıdır ve devletçidir. Sana yapılan merasimler ise, hep düzenlenmiştir, “protokol icabı” kimse sorumlu olarak da aranmaz. Dönemi kapsayan ve büyük pazarın koşullandırdığı, çerçevelediği çelişki ve çatışmalar; siyasal ve devlete karşı mücadelede, hep yalnızlaştırıcı, kırıcı ve dökücüdür. En çok değer verilen, yetişmiş kadroları bile yaptıklarından ötürü kolayca affetmeyen, her şeyleri ile kırıp geçiren devlet geleneklerinin, durup dururken sana merasim düzenlemesi boşuna değil. (…)

Daha iyi anlaşılsın diye bazı gelişmelere bakalım. Örneğin, senin karşılanma meselen. Aldığı oya ve çalışmalarına bakılırsa, “Hak-Par” (Hak ve Özgürlükler Partisi olacak) umulan “gösteri” için gerekli kalabalığı toplayamazdı. Üstelik, başka konularda “görevlerini iyi yapamadıkları” için onlara kızmıştın da! Neyse, ama devlet bu boşluğu AKP vb.. kalabalıklarla belki doldurmuştur. Ellerindeki pankartlara da yeni bir “blok” ismi yazmışlardır kim bilir! “Demokrasi, özgürlük, vb..” o biçim. Nasıl olsa Tayyip’in daveti de var. Ama, bir haber işinizi bozdu, gündeme oturuşun programlandığı gibi olmadı. Korkma, yani dediğim kısa bir süre sonra, ne eder eylerler ve seni işlerine geldiği gibi sunarlar!. Daha sonra bir kenara bırakılma da var!

Türk ordusunda yeni bir tezgah vardı, istifalar, vb.. Yüksek Askeri Şura toplantısı, sorunu kendilerince (!) belli düzeyde çözdük dediler. Seninde beğendiğin, şehitlerine yandığın kahraman ordu ve Orta Doğu’nun bekçisi, her sorunlu alana “barış gücü” gönderen vb.. sözde iktidarca tasfiye ediliyor ve yerine onların ordusu geçecek (!) Bu hangi ordu bilinmez. Ordu olduktan sonra, ha onların ha bunların. İkisi de, anti-Kürt ve Kemalist. Sadece durum biçimlendiriliyor. Şunu herkes bilmeli, Türk Ordusu kolay tasfiye edilemez. Çünkü, Türk Devleti’nin en önemli varlık gücüdür . Uluslar arası ilişkilerde, Nato karargahlarında devleti onunla savunuyorlar. Ama, esas sorun senin İstanbul seferin geç duyuldu..Uykuların kaçmıştır Kemal Efendi! (…)

Başa dönelim. Abdulllah’a ağırlaştırılmış müebbed, bize her türlü yasak, “akil adam ve siyasette deneyimli”, KDP çağrışımlı bir biçimsel partinin, çoğu da ayrılmış “Endamên Meclisa” sından kalan kurucular ile devreye girenler yetmiyor. Boşluk var, devlet erkanının adamları ile aynı sürece, elini kolunu sallaya sallaya sen de katılıyorsun Kemal efendi.. Türk filmlerinde bir haber için, küçük çocukların gazete satışları var ya, “yazıyo yazıyo, Kemal’in Türkiye’ye dönüşünü yazıyo”. Nasıl olsa önceden günü de belli, davet de var. Biraz adam toplanması için, önceden haber vermek iyidir. (…)

Binlerce faili meçhul cinayet, şehitler ve cezaevlerinde insanımız var. Yapılan uygulamalar anlatılacak gibi değil. Kafa koparma, kulak kesme ve bunlarla tespih yapma vb.. vahşi görüntülerle sunulan, devlet gösterilerini nasıl unuttun.. Bunun sorumluları yargılanmıyor, biçim olarak bir program dolaştırılıyor ortalıklarda. “Demokrasi, barış” çığlıklarının, çözüm dediklerinin bir ucunda gerillanın olmadık biçimde alaşağı edilmesi de var. İsrail’e karşı duruş başka amaçlara matuf. İran ve Suriye’deki “din kardeşleri” nin durumu ortada. Türkiye Başbakanı ne dediğini bilmiyor, yeni ve döneme uyan bir diktatör gibi. Ve sen ” barış/ demokrasi” havarisi olarak, modaya uyarak ülkene dönüyorsun, bunu bir yerlere gizleyemezsin!

Ama, ne yapalım doğrular her zaman yalnızdırlar. Üzerlerinden, çıkar ilişkilerinin greyderleri, tankları vb.. geçtikten sonra, anılırlar ve kabullenilirler. Kürt Mücadelecilerinden birçok ülke militanlarına, bilim adamlarına, sanatçılara, vb.. gibi biz de bütün ömrümüzü bir mücadelenin, doğrunun yanında durarak geçirdik. Yeni bir keşif de yapmamıştık. Sen, hiçbir değer tanımadan, bu onurlu ve zor süreci önünde tükettiğimiz devleti affederek, haklı göstererek, söylemlerinle savunuyorsun.

Bizim gibi ömrünü vermiş Mustafa Barzani’yi de, o çok övdüğün “Ö.Yolu”nun kapağında “Bir İhanetin Belgeleri” manşeti ile suçlamıştın. Oysa, yalnız başına, doğrularla, Amerika’da bir hastanede vefat eden Barzani’nin, oradan ABD başkanına yazdığı kısa bir/iki teşekkür mektubuydu o dönem tantana ile sunduğun. Meşhur anılarının 2. Cildinin tarih sürecinin içindeydi o suçlaman. Her şeyi fotoğraflamışsın, O “Ö. Yolu” sayısını da koysaydın! Biz de vardı. (…) Yalnız bu olsa, senin ve benzerlerinin önünde en büyük kavgayı Güney Kürt Hareketi konusunda verdik. Biz, Ulusal Kurtuluş Hareketi derken, Barzani’yi Türkiye’de, Avrupa’da yayınladığımız metinlerde, benzer ülkelerdeki liderler gibi ulusal kurtuluş lideri ilan ederken, savunurken, söylemediğini bırakmamıştın.Yine de, Irak Özerk Kürdistan bölgesinde, senin partinin bürosu var, genel başkanın da orada, yardımda alıyorlar. (…)

Başından beri kullanıldığın gün gibi açık. Bu yolda yıllardır, bir Kürdistan kurulmasın diye, Avrupa’yı, Suriye ve Irak’ı, vb.. arşınlayanlar, hemen hepsi, “ülkene dönüşünü” büyük memnuniyetle karşıladılar. Bütün doğrular, güç oldukları , kitleselleştikleri zaman hedefe oturtulurlar. Bu bağlamda doğrular senin de hedefin oldular, olacaklar da. Bundan kuşkum yok. Ama şunu bil, siyasette transfer çok zor Kemal efendi. “Şike” yaparak takım değiştiremezsin ve yenilgilerin hesabını mutlaka vermek zorundasın. Ondan sonra da, “Mahalli ligdeki bir takıma” belki antrenör olabilirsin!

Başkalarının da söyleyecekleri var. Ama “yakın komşular” dan teslim edilmiş “emanetler” sağlam ulaştıysa, hesap verecekler arasında sen de varsın, bil. Kimse sana “hakkını helal” etmez. Siyasette de, ona ait olanlar dışında kariyer vb.. ‘de yok. Seni, devletin sanatçısı, yazarı, şairi, siyasetçisi yaptılar. Oysa sen “usta şair” ya da “büyük ozan” , “ sanatçı” olarak değil, Kürt olarak, bir Kürt Örgütünün lideri olarak gitmeli ve bunu gündeme getirmeliydin. Türkiye’de Kürtlerle ilgili gündem var, bunu başka yere yönlendirme hakkın yoktu. Ama, bunu sana yaptırdılar. Seni tanıyorlar, şişirilmeden çok hoşlanıyorsun ve de Türkiye’nin programını resmen onaylıyorsun. Sana takılan, “büyük usta”, “büyük şair” vb.. “terfiler” in nedeni bu olsa gerek diye düşünüyorum.

Ülkene” dönüşün, ilk gün istediğin gibi basında yer etmese de, yapılan “gizli münasebetler” den olacak, 1 gün sonra ilk görüntülerle hemen bütün kanallarda boy gösterdin! Buralarda, kimsenin bilemediği ve kontrol edemediği biçimlerde bulunduğun süreci de, sadece matematiksel sonucu ile belirledin. “30 küsur yıldır bulunduğum sürgünden dönüyorum” diyerek açıkladın. Burada sistemin bütün olanaklarından nasıl yararlandığını, arkalarında konuştuğun, küçümsediğin söylemlerini, diğer birçok Kürdistanlı arkadaşın durumlarını, üstelik yıllarca çalışarak ülkelerine dönüşlerini eleştirsen de, “hukuki sorunlar” nın hemen tümünü halletmiş olarak gittiğini de açıklamalıydın.

Nihayet, yıllardır kendi çıkarın ve egemenliğin için herkesi yerle bir etmiştin. Ben Kürtlerin hepsi ile küsüm, gelip onlar adına devletle nasıl barışırım diye düşünmedin. Bizimle düşman, ama devletle barış içinde, helal olsun sana. Bu hükümeti, “sosyalist”, “demokrat”, “Kürt”, “Kürdistanlı” , vb.. yanlarınla neden eleştirmiyorsun, neden onlara bir şeyler söylemiyorsun. Sen bunca zahmeti, göçü, sonuçlarını, ailelerin durumunu, çocukların yabancılaşmasını, dağdaki, hapisteki insanlarımızın acılarını, kahırlarını, ölenleri ve hemen hepsini örtmeye çalışan, kendini haklı göstermek isteyen devleti resmen kutsuyorsun.(…)

Türkiye’de de bir şeyler yaparlar korkma, çok hesap/kitap yapma (sen yapmadan duramazsın ya!), “Allah büyük” . Ne yapalım, bu kadar hakkımızı yediğin, hukukumuzu çiğnediğin halde, seni şikayet edeceğimiz bir merci de yok. Yıllarca küfür ettiğin Kürt başkaldırıları ile ilgili nasıl Avrupa’da baş konuşmacısı oldunsa, artık Türkiye ve diğer parçalardaki konferans, toplantı vb.’ nin de baş konuşmacıları arasında olursun. Nasıl olsa literatürün, bize ve birçok arkadaşa, özgürce saldırdığın gibi geniş değil artık. Bunun dışında, bir de BDP ve KCK, DTK vb.. gibi oluşumları dengeleme görevin de kolay olmayacak, bilesin! Sana bu yazdıklarımdan sonra, DTK’ne bazı önerilerim de olacak. Daha önce yayınlanan “Güncel/somut programlar”la ilgili önerilerime bakılması gerekiyor. Ayrıca, yukarıda adını ettiğim parti, kurum ve kuruluşları küçümseme, önerilerini iyi dinle ve varsa kendi programını açıkla. (…)

Bizim, senden korktuğuz yok, kimseden minnetimiz de yok. Kadrolarımıza saygı duymamız somut bir nedene dayanıyor. Çok söyledim, Kürdistan arınmış, urunmuş “iyi aile çocukları” nın olduğu bir alan değil, orada her şey var, muhbiri, korucusu, istihbaratçısı, oportünisti, yağcısı, yaban otu, vb… Bunların büyük bölümü de Kürt. Bu bir ulus, sen de, senin gibiler de olacak. (…) Ama bizi, Kürdistanlıları (sen bu kavramı beğenmezsin! ) bağlayan, aramızdaki hukuktur. Ben buna son derece önem veririm. Ulusun bütün unsurları ile aramızda bir hukuk vazgeçilmezdir. Bunu burada tartışma olanağımız yok. Ancak bu hukuk, karşımıza bir devleti, devletleri koyduğu için; birçok şeyi söylemeye, tartışmaya, yazmaya da engeldir. Bunları yapsanız bile, gerekli kurallara uymak zorundasınız.

İhanetin boynuzu, kulağı da yok Kemal efendi. İhanet ve entrikanın biçim ve muhtevası da aynı ve basit değildir. Çok değişik boyutta, zamanda ve biçimde olabilirler. Çocukluğumuz, gençliğimiz, siyasi hayatımız, Kürdistan’ın 4 parçasında da enteresan ihanet örneklerine tanıklık ile geçti. Entrikaların her çeşidine rastlayarak büyüdük. Pek yabancı değiliz, “mütevazi, zavallı görünen” birçok entrikacının yargılanması, cezalandırılması da hukuki olarak olanaksız. Ancak, bağışlamakla, affetmekle ortadan kalkıyor entrika ve sonra da unutuluyor. (…)

Bana da, hayat boyu hep böyle affetmeler düştü mücadele için de. İşin ucunda kolay vazgeçemeyeceğim bir Kürdistan vardı. Senin böyle bir sorunun da yok, başından beri

Misak-ı Millici” sınırlar içinde çözümden yana olduğundan, Türkiye için sana “Evine hoş geldin” diyor başbakan yardımcısı. Herhalde, alındığı ya da hazırlandığı söylenen “yeni evin” için diyordur belki! Geniş görüşme ve sunulman için ilkin otel iyidir! Görmüyor musun, seni yalnız bırakmayan bazı “gazeteci/yazar” vb.. takım elemanları, yıllardır sürdürdükleri “kendi programlarını” hayata geçirdiğin için, bu kadar ilgi gösteriyorlar ve devlete de “bak biz dememiş miydik” diyorlar! Şimdi Türkiye’de çıkar ilişkilerinin kapışmaca sahnesindeyiz. Hiçbir değer , hukuk, dostluk vb.. şey, bazılarını ilgilendirmiyor. Neyse, sen yine de “büyük şair” olarak bizim acılarımız, gördüğümüz ihanetler, entrikalar için de, “babanın hatırına” bir şiir yazabilirsen (!) yaz, yaz da görelim.

Devam edelim. Sen de hukuk da tanımıyorsun, bir kabadayı gibisin. Siyasette kabadayılık, hiçbir zaman devletin vazgeçemeyeceği bir yandır, tarihimiz bunlarla dolu (!) Karşımızda nihayet günah çıkaran, ama baş da eğmeyen bir devlet var. Tahrip etmediği yanımız, değerimiz kalmadı. Kürdistan’ı bir mezarlığa çeviren bu silahlı güce ad takmadan, elini kolunu sallayıp gidemezdin, ama gittin. Yine de sen bilirsin diyelim, “ahır zaman peygamberi” gibi davranan Tayyip beyin panayırında, belki de bu kez, “ öbür dünyanın da garantilenmesi” hesabın vardır! Sana tırnak dışı yazmak çok zor, ne yapayım!(…)

Gelelim bizimle ilgili bir yanına, bununla ilgili kısa açıklama gerekiyor, ileride sana yazacaklarıma bırakmayalım. Takmışsın KOTAN kardeşlere. Yazdığın her şeyi biz “süslüyoruz”. Önemli değil, bize her küfür yapıldı, her şey söylendi, sen de söyle. O zaman bir yıldız daha takarız! Orhan hayatta değil, olsaydı sana bir şeyler söylerdi. Evet, onunla aramızda görüş farklılığı çıktı, ayrıldık. Belki bazı belgelerle, dışa yansıyanlar dışında bir şeyler de yazarım onunla ilgili. (!). Ama, ayrılıklarımız göründüğü gibi değil, herkes bunu bilmeli (!).Neyse.

Beni ise, ağzına dolamışsın. Gel bir kurul ya da açık toplantı önünde tartışalım. Yalnız teorik değil, pratik ve de özel.(…) Bana demediğin kalmadı. Sen Kürdistan’da siyasi çalışma yapmadın ki, hep parse topladın, metropollerde ahkam kesiyordun, kadro harcıyordun bozuk para gibi.. Bütün arkadaşlar bunları biliyor.. (…) Ben ise, bütün ömrümü, gençliğimi gerek Kürdistan’da, gerekse metropolde kitle içinde, Kürdistani ve devrimci kuruluşlarda emek sarf ederek, bedel ödeyerek geçirdim. (…) Bilinçle girdiğim ve görev bildiğim mücadelenin gereklerini, teorik /pratik yerine getirdim. Buna itirazın var mı?

Konuşmuyoruz senin gibi, “reklam ticaretin ruhudur” u bilmiyoruz. Helal olsun, sen reklamda bir tanesin. Soruyorum, Kürdistan’da bizzat katıldığın, yaptığın bir işi söyle. CHP’den milletvekili adayı oluşun hariç. Onu da, “kitabı mukaddes” “Anıların” da iyi rasyonelleştirmişsin. Bizim kadrimiz/kıymetimiz ne zaman ve nasıl bilinecek merak ediyorum. Sen yalnız değil, “Akil” (yeni moda bir kavram, halk anlamasın diye herhalde!) adamların bazıları, bir yerlere “monte de edildiler”.. Hoş biz tanıyoruz, kıvırtmaya başladılar bile! Yakında “büyüklüklerini” de ortaya sunup, nasihatlere de başlayacaklar. Ankara, bazıları için yalnız “Anadolu Klüp” değil! (…)

Sen hep karıştırıyorsun, gidiş faslından çok önceleri de boş durmadın. Bizim değerlerimize, her şeyimize; haince, gizli ve takma adlarla saldırıp yazanları, küfredenleri, alelacele oluşturduğun ve her zamanki gibi “aranıp/bulunamayan” sahte ‘’Kuzeyli Örgütler Platformuna’’ bile taşıdın. Onlar söylemlerinden çok etkilendiler, kendilerine kalkan olarak kullandılar. Burayı da, şimdilik bu kısa belirleme ile geçelim. (…) O zaman başka “yerler” e pazarlamak zorunda kaldığın, bir uydurma “güç”ün hesabını da vermedin. Sen de özeleştiri de yok. Kin ve nefret dolusun, hazmedemiyorsun, “derdin” çok. Fayda etmedi, “yeni inşa edilen siyasi otobanlarda” hepsinin yolları nerelere açıldı gördük, takma adları bile deşifre oldu. Sen rahatsın, “o zaman öyleydi, şimdi böyle” diyebiliyorsun. Zaten bu davranışı ilke edinmişsin, her zaman kullanıyorsun. Başkalarına küfür senin hoşuna gidiyor. (…)

Başa dönersek, Tunceli’ li KemalEfendi” “renkli/sinemaskop” filmin şimdilik “SON” buldu. Sonu ağlamaklı, ama sanal alemde ve tayin yollu yaratılmış “Türkiye Kürtleri” nin merasimi ile, “demokratikleşme” panayırında yerini sen de alacaksın. Ne Suriye maceranı, ne Sofya ve Moskova maceralarını bir türlü kimse öğrenemedi. Hele bir de İran seyahati var ki, sorma gitsin. Oralara gitmeyince meşhur da olunmuyor! Oranın üzerinden, “gezi notların” sansürlü ve de kendini övmeli olsa da, büyük maceralar içeriyor. Sözüm ona askeri kamp görüntülerin, birilerinin dediği gibi, “kıyafetinden başka hiçbir şeyi Kürt olmayan” pozların bile satışa çıkarıldı. Ama, hırçınlığın, öfken ve de kamp denilen yerdeki geçici uygulamaların (!) ise, para etmez diye görüntülenmedi!

Neyse, işine gelmeyeni “geçmiştir” e havale et gitsin. Örneğin, Moskova maceran. Hatırlıyorsun, Türkiye’de “orada sosyalizm yok, uluslar arası ilişkileri de yanlış. Suriye, Irak düzleminde Kürtlere yapılanlar yanlış” ve daha birçok eleştiriyi, ağır dille cevaplıyor ve suçluyordun. Kürt siyasetlerini yerle bir ediyordun. “Anıcıklar” ında bunları ve benzerlerini ayıklamışsın. Üstelik “eksik bilgiler verilmiş” vb.. laflarla “geçmişe” gönderip, örtüyorsun.

Ama son seferinde de, başbakan, bakan vb.. yanıyla görünen ya da bunlar dışında görünmeyen davetlerle, bu “dönüşle” elbet bir yerlere yine başka bir köprü olacaksın. Gidişin reklama dönük epeyce gecikti, yine de durmadın, sağlama almak için “anılar” ayağına bütün Kürdistan kadrolarını tu kaka ederek, sonunda yine istenileni yaptın.

Diyasporada bulunan birçok kadro, “anılardan” nasibini almış Kemal efendi. Bu kadrolara saldırı, Türk devleti için son derece iyi bir şey. Çünkü, yetişmiş ve niteliği bozulmamış böyle kadroları olmayan ulusların, ayakta durma şansları çok zordur. Elbette, yapıldığı gibi davette edilirsin, “araştırmacı yazar”, “siyasetçi”, “bilim adamı” vb. türünden unsurlarla da şişirilerek, övülerek olmadık payelere de ulaştırılabilirsin.. Alfabetik sıralamamızda, çok sayıda unsuru yerle bir etmişsin “ısmarlama anılar/2” de. Bunlar içinde, kendi örgütünde bir zamanlar üst düzeyde görev yapmış, unsurlar da var. Kişisel bazı cevaplarla geçiştirildi, ama iyi bir cevap gerekiyor. Ben “1.ye” cevap vermiştim, hiç tartışmadın. “2. ye” de vereceğim. (…) Yazdıkların olaylar, çok insan tarafından bilinmiyor, bundan yararlanıyorsun.

Bu konu anlaşılsın diye, birkaç örnekle burada kısa bazı belirlemeler yapalım;

*Örneğin; Niyazi Tatlıcı, Edip Karahan, Orhan Kotan, Sait Kırmızıtoprak, Nazmi Balkaş, Musa Anter, Musa Sağnıç, Zeki Adsız, vb. adını sayamadığımız birçok arkadaş hayatta değiller. Bunların bazıları ile ilgili belirlemelerin tamamen yanlış, yalana dayalı ve en önemlisi haksız. Bazılarını da bilinçli atlamışsın, biz bu boşlukları dolduracağız. (…)

*Orhan ve bana çok kızgınsın, anılar hep bu kızgınlıkla biçimlenmiş, yoksa bizim seninle anımız yok. En çok da “bize Kürdistan’da yaban otu dediler”e köpürüyorsun. Yalan mı? Hem de piyasası olan bir yaban otu. Zaten siyaset pazarı çok büyük, “yaban otu” da iş görür hani!

*Kedi meselesi. Sezen’in bestelediği, “bir kedim bile olmadı” yakarışlı, adamı acındıran şarkı. Onları da bıktırmışsın ve duyduğumuza göre, avukatını devreye koymuş Sezen, bu işi kapatmış..

*”2. Anılar” da, 2 kedi resmi koymuşsunuz, “Burkayların iki kedisi: Newroz ve Boncuk, yazıyor altında. (ibretlik anılar/2, Sh;314.) Kitaplığın(!) üstünde iki kedi. Ama, şiirde “bir kedim bile olmadı” hikayesi!.

*Mehdi Zana ile ilgili, “Mehdi’ye kaptırdığım biricik param” da “anı”. (saldırı kitabı, Sh: 36) Oysa, Mehdi ne kadar yardım yaptı siyasal hareketinize! Üstelik O, İhsan, Faruk, Zeki, vb.. tanıdığımız başka arkadaşlar olmasaydı, “Ö. Yolu” biraz zor olurdu. Kitle içinde çalışan sen değildin.

*Yine kuyruklu bir yalan. “…Rızgaricilerve KİP içinde örgütlenen DDKD’ciler…” “faşizme karşı mücadele, demokrasi mücadelesi bizim sorunumuz değil dediler”. Hayret! Çok inkarcısın. Ayrıca, İsveç’te Kürdistan Press’te şairler arasında seni de sundular, buna da geleceğiz bir gün. (…)

* 80 müdahalesine girilmeden, Ben, Dara (KUK), Zerruk (DDKD/ KİP), (KDP’ de prensip olarak katılacaktı) ve Sen bir ittifak oluşturuyorduk, metin de hazırlandı. Ama, İzmir’e gittin Kemal efendi, yeni çıkardığınız gazetenizde yazdığın “baş yazı” ile bu ittifakı havaya uçurdun. O dönem son derece önemli bir adım olacaktı.. Başka bir “birlik” vardı ya! Orayı kaynattın. Bunu niçin koymuyorsun, bu ne biçim “anılar”!

*Bir de “Ö. Yolu (dergi) çıktı, bomba tesiri yaptı” diyorsun, hayret! Biz Rizgarî’yi o günlerde 10 bin dağıtıyorduk. İlginç olan, tek girmediği yer Tunceli idi. Birçok kez gidip geldim, kitapçıya koyamadım, sen ve arkadaşların engel oluyordunuz. Zaten senin Rizgarî’ye hep alerjin vardı. Ö. Yolu bizim 5’ te birimiz bile satmıyordu. Yaşayan herkese sorulabilir. Kürdistan’da silah yerine Rizgarî aranıyordu.

(…)

Evet. Tayyip programlı Türkiye’de ne değişti de gidiyorsun, bunu açıklamalısın ve söylediğimiz gibi adını koymalısın! Suriye’de 1993’teki maceranda da, Celal Talabani ile aynı tezgahta yine bizi tuşa getirmiştin. Abdullah’la imzaladığın protokolden insan biraz utanır ve suçlama yapmaz. Gazeteciler, bilmiyorlar ve emirle koşturuyorlar. Onlar bu protokolü açıklamalıdırlar. Oysa, siz o protokolle aynı zamanda askeri hareketini de onaylıyordunuz PKK’ nin. Şimdi, ona “terörist” ve “Abdullah’ı ben tanıyorum, 1970’ lerden beri … ajanıdır” demek ne oluyor. O protokoller ve el ele tutuşup havaya kaldırmalar ne oldu. Ayıp olmuyor mu? Sonuçları itibariyle o protokol ve merasimler, PKK’yi Avrupa çapında legalleştirmiş, meşrulaştırmıştı. Hem maddi olanaklar, hem de diplomatik boyut çok yükselmişti. Ama, Ö. Yolu’na da dokunulmaması sağlanmıştı, iyiydi! KOMKAR denen yerleri ve oralardaki birkaç kişinin hayatını korumayı da sağlama almadın değil..(…)

Özetle, hiçbir sorumluluk duymadan ve de gerekçe açıklamadan, her zamanki gibi “özgür ve istediğini yapan” biri olarak, “biletimi aldım, ülkeme dönüyorum” diyorsun. Niye dönüyorsun? Türkiye demokratikleşti mi, ne yapmak istiyorsun, siyaset mi? Bir açıklama yapman gerekmez mi? Bu davetler ne oluyor? Sosyalist olduğunu söylüyorsun, yukarıda değinmiştim, bir kez daha söyleyeyim; sen sosyalist olamazsın, sosyal demokrat bile değilsin, demokrat ve milliyetçi hiç değilsin. Bunlar Avrupa’da bazı partilerle flört ve dayanışma sağlamak içindir. Onlar senin altını, üstünü de bilmiyorlar, araştırmıyorlar. Ama, Bunlara da birer yeni kılıf geçireceksin, bekliyorum. Örneğin, “… şöyle.. şöyle sosyalizm, demokrasi vb…” demeye başladın bile..

Bazı ülkelere yerleştirdiğin, emir komutan altındaki tek tek unsurların faaliyetleri, Türkiye’de seni öne çıkardı, onların işi de bitti, her şeyi kendi çıkarlarına dönüştürdüler. Onlar dışında kalanların durumları ise oldukça farklı. Överek satır doldurduğun anılarından çok farklı. Sen aslında, şiirde, edebiyatta, siyasette, örgütte, aile cenahında hep diktatördün. (Daha önce bir kahraman da, yıllarca soğuk pizza ihraç eden dükkanından “halkım istediği için dönüyorum, askere gideceğim vb…” demişti hiç olmazsa!) Zaten yanındakilerin tartışma, eleştirme gibi bir sorunları yok. Yapanlar dışlanıyor. Kalanların hepsi maskelerin içine gömülmüş, ağır ve aşırı bir çıkar ilişkileri ırgatlarıdırlar. Bizim eski “cenah”tan da birkaç kişi var içlerinde ! Bu bağlamda, sana metropolde bazı şeyler de yaratırlar, gizlendikleri görülmesin diye. Bu tür haraç da kötü sayılmaz hani..(…)

Kemal efendi, Avrupa’da kendinden başka yüzlerce kadro unsuru telef ederek, suçlayarak, hakaretle, sataşma ve haksız eleştiri ile, yalanla/dolanla teşhir edip, adına da “anılar” diyerek yola koyuldun. Bunu unutma! Bu tavrın, sana birçok düzlemde karşı çıkılmasını zorunlu kılıyor. “Tek ve kahraman”sın. Zaten “tekler” moda olmuş Türkiye’de, kahramanlık da Tunceli’de moda. Dersim ise, Kürdistan’ın dışında bir “üst kültür, ilerici, farklı toplum vb..” takma adlarıyla ayrı tutuluyor zaten. Alevi derneklerinin, dinsel içgüdülerin, devletçe palazlandırılan, ulusal kimlikleri sorulduğunda, “Tunceli’liyim, aleviyim” diyen bir yapılanmanın inanılmaz serüveninde, yuvarlanıp gidiyorlar.

Kemal efendi, içine düştüğümüz, düşürüldüğümüz ve diğer parçaları da içine almış büyük pazarın bir yerlerine yapışmışsın. Yıllardır, İsveç ziyaretçileri “prof”lar, siyaset “bilimciler”, “bağımsız gazeteciler”, devlet ve hükümet “erkanı” ile senli benli görüşme ve konuşmalar, görüşmelerden hiç mi hiç söz etmiyorsun. Son olarak Almanya’da uydurulmuş ve çok az kişinin katıldığı toplantında biz de vardık. Daha doğrusu yabancılar çoğunluktaydı. Zaten toplam 60 kişi kadar bir topluluktu. Ama, oraya katılmış bir “araştırmacı yazar”ın bütün konuşması boyunca, seni övüp durdurduğunu hatırlıyorsun değil mi?

‘’Durdun durdun turnayı gözünden vurdun’’. ‘’Anılar’’ 1. cilt kitabının üzerinden epey zaman geçti. Neredeyse 10 yıl. Birde baktık ‘’Anılar’’ 2. cilt çıktı. Zaten hazır bunlar, istediğinde basılıyor. (…) Süslenmiş/püslenmiş bu kitabınız, anıdan çok sataşma, kınama, tahrik, eleştiri adı altında karalama ve en önemlisi de hiç çekinmeden iftira ettiğiniz birçok unsurda hal bırakmamışsınız. Yukarıda söz etmiştik, yeri gelmişken başka bir yanı daha ekleyelim. Çok sayıda unsur, özgür ve de kendinde hak gören kabadayı yanınızla kötülenmiş de kötülenmiş. Bu unsurlardan bazıları, şöyle ya de böyle çalışmış, emek harcamış, fedakarlık yapmış, bedel ödemiş insanlar..

Siz, başından beri bir taşeronsunuz ve de buna uygun kurum ve kuruluşlarla işi buraya kadar adeta bir “firma” gibi, siyasetten hep kazanç sağlayarak getirdiniz. Şimdi bakıyorum, gündeme uygun yine bir yerlere manşet ediliyorsunuz. Aslında bu ciltteki baştan sona kendinizi öven ve kendi ya da dışındaki Kürt kadroları yerle bir eden tahribatınızı, bir takım arkadaşların bundan sonra da “açıklanmamış bilgi ve belgelerle” size cevaplar vererek teşhirini bekliyorum. (Çünkü, senin dışında örgütte, organ filan yok. Her şey, senin kararınla biçimlenmiştir.) Bunu yapmaları siyasal ve ulusal bir görev olarak duruyor. Bu düzeyde biz de, elimizdeki belge ve bilgileri açıklarız..(…) ,

Ben çok iyi anlıyorum, daha önce de bunları ifade ettim. Sen anılarının ikinci cildini çıkararak ve de Türkiye’nin denk düşürdüğü döneme uyarlayarak, yine ortalığı toza dumana kattın. Bütün bu macera ve meşakkat, Türkiye’ye ya da ‘’ülkeye’’ davetler sonucu gerçekleşiyor. Yukarıda söyledim, bakanlar, başbakan seni hep istiyorlar. Hani taşeronsun ya, pazar buna müsait. ‘’Araştırmacı yazarlar’’mı dersin, ‘’Strateji uzmanları’’mı, her konuda “bilirkişi gazeteci takımı” mı, ‘’Proflar’’mı , vb.. “Diyaspora ayağı’’ na seni ayakta tutup, üstelik istedikleri gündeme de oturtuveriyorlar. Hepsi de ağız birliği edercesine, seni övüp duruyorlar. Arlanmıyorsun, ama biz terbiyemizi bozmamakta zorlanıyoruz.

Bir de önlerinde çok yalan söylüyorsun. Geçen gün CNN/Türk’e çıkmışsın, yanında da “radikal” biri var. O da senin gibi hiç eskiye karışmıyor, “geçmiş” diyordur belki de. Ya da hep payeler çıkararak anlatıyordur. Bir yerlere senin gibi yamanarak, radikal de olmuş. Hoş sen de, program gereği bir radikal ile de görünmeliydin! İslamlarla da poz verdin. Devletin Kürtlerine, CHP’lilerle de. Sen neymişsin be! Şimdi sırada kimler var? “Radikal”in yanında hiç utanmadan “bu işi ben başlattım” diyorsun. Hangi işi? Kürt meselesine ilk karşı çıkanlardan biri sensin. Bunu söyle, niçin utanıyorsun. Nasıl olsa gazeteciler başka şeyleri gündemleştiriyorlar, başta gelişini meşrulaştırıyorlar. Tarihi,süreci, Kürt Sorunu’nu bilmiyor ya da bilinçli es geçiyorlar. (…)

Biz, DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları)’nı kurunca, yaptığını (daha doğrusu yaptıklarınızı!) açıklasana. TİP ‘te bizlere yapılan tehditleri vb.. Utanma. Bizden önce KDP’ ye de karşıydın. Şimdi, onların da adını anıyorsun. Güney Kürdistan Hareketi ile ilgili söylemediğin olumsuz söz kaldı mı? Diğer söylediklerinde yalan. Sen başlatmadın Kemal Efendi, namus belasına girdin bu işe. Ayrıca dağıtmak, parsa toplamak, kendini sunmak için. Bir de Mehdi’yi bağımsız seçtirdiğini de söylüyorsun. Ayıp, biraz utan. Görev yapacaksın ama, bunu atraksiyonla yapma. Mehdi, bütün grupların desteklediği, bağımsız aday olarak kazandı. “Ö.Yolu”nun adayı da değildi, bunu kendisi de açıkladı. Yukarıda yazdım, anılarında da Mehdi’ye “paracıklarımı yedi” diyorsun.. (…)

Şimdilik sonuca geliyoruz Kemal Efendi. Daha önce, Ağustos/2002 tarihli “ Zorunlu Bir Açıklama” olarak “anıları” na (1. anılara) verdiğim cevapta, önemli olgular var. Başından ısmarlama olan ve “belli bir kamuoyu” oluşturulduktan sonra, ancak başka bir nedenle (!) gündeme getirilen “anılar ve belgeler” iniz için, “kim bilir ikinci ciltte şu şu… unsurlar için neler söyleyeceğiniz şimdiden bellidir” de demiştim. O unsurlara da uyarıda bulunmuştum. Ve öyle de oldu. Bazı arkadaşlarla ilgili çok büyük tahribatlar yaratmaya çalıştığınız ve aslında o zamandan beri hazır olarak duran, 2. cildi de çıkmış oldu “anılarınız”ın. Birileri, daha geniş ve tartışma açacak boyutta bir “hesap listesi” mutlaka çıkarmalıydılar.. İlk ciltte adları geçmeyen, sürecin etkin unsurlarının, o zaman sessiz kalmaları da affedilir değil zaten..

Şimdilik bu kadar Kemal Efendi. Sana hiçbir şeyi yedirmemek gerekiyor. Sessiz kalmak bir işe yaramıyor. Birçok arkadaşa öneriyorum, sana açıklanmamış, tartışılmamış, gizlenmiş konuları tartışarak ve de ciddi eleştirilerle cevap verilmeli. Yok aklını başına alır, ikna edici bir özeleştiri yaparsan, durumu düzeltebilirsin ve tartışma senin üzerinden kalkar.. Kürdistan’da cephe politikası vazgeçilmezdir, bunu bil.

Yine de hoşça kal, son günlerde moda olan laflarla “Allaha emanet ol, “Allah yar ve yardımcın olsun”. Bizi düşünme, zaten düşünmezsin. “Allah bize de bir kapı açar inşallah”. (…)

7 Ağustos 2011 Mümtaz Kotan

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Schreibe einen Kommentar