Kürt Milliyetçiliği doğal bir süreçtir, ama Türk Milliyetçiği değil, Mümtaz Kotan 2005

12. Juli 2017 | Von | Kategorie: Anasayfa, Araştırma

Kürt Milliyetçiliği doğal bir süreçtir, ama Türk Milliyetçiği değil.
Bu zeminde 25 yıl ortada gözükmeden elde ettikleri büyük ‘’varlıklar’’la devlet yanlısı siyaset pazarında  şimdi şovlarla boy göstermeye başlayanların yapacakları çok fazla şey yok. Diğerlerinin ise, ayaklarının yere basması zaman alacak.

ATV’de ‘’Siyaset Meydanı’’ndaki tartışma üzerine.

Herkesin kendi süreci, geleneksel siyasi yapısı değil ortak  politikaların hareket ettirilmesi dönemindeyiz. Legal mücadelenin siyasal bir programa ihtiyacı var.

Ayrı Durup Ortak Vurdular, ama!
Kemalizm açık hedef alınıp delinmeden, başta TC.Anayasası ve diğer tüm yasaları baştan sona değişmeden, haklar üzerinde diretilmeden olmaz..

7 Aralık 2005’te gecenin geç saatlerinde ATV de ‘’Siyaset Meydanı’’ programında ‘’takımlar’’ çarpıştı. Daha doğrusu çarpıştırıldı. Bütün koşullar Kürtlerin aleyhineydi. Hem deplasmanda vuruştular, hem de ‘’hakem’’ çok açık taraf tuttu. Öyle ayarlanmıştı ki, belirlenen çerçevenin bir milim dışına taşmamaya, taşmamalarına çok özen gösterdi. Üstelik kendi taraftarlarından oluşan,  tarihten yada gelişmelerden habersiz  bir trübin de oluşturulmuştu.
Program yöneticisi  A. Kırca Kürt tarafından A. Melik Fırat , Sırrı Sakık ve  Mehmet Metiner’e hem ‘’tek tek’’ hem de  ‘’takım’’ olarak çok adaletsiz davrandı. Bunu görülecek biçimde açık yaptı. Onları sık sık susturdu, daha doğrusu bazı şeyleri ifade etmelerine müsaade etmedi.Diğerlerini susturmadı. Prof. Olarak çalım atan, aslında bilimle ilgileri olmayan, tanınan  devletçi öğretim görevlileri ise, seneler öncesinin ‘’performansını’’ bir kez daha özgürce sergilediler..  Ama sorun karşısında  nasıl köşeye sıkışıldığını ve devletlerinin de ‘’nasıl çözümler’’ peşinde olduğunu gizleyemediler. Kürt ‘’hakları’’nı düşürebildikleri kadar aşağıya düşürmeye, bilinen Misak-ı Milli içinde kırıntı bazı haklarla işi idare etmenin işgüzarlığı peşinde oldukları gözlemleniyordu. Bu konuda da kendilerine yakın ‘’Kürt‘’ görüş ve programlarını bulmanın, hareket ettirmenin telaşı ile Kürtlere çok hakaret de ettiler. Toplantıya katılan Kürtler hakaret ve saldırıları kendi görüş ve düşüncelerine uygun gerekli biçimlerde karşıladılar ama, bu elbette genel Kürt politikaları açısından yeterli değildi. Ayrıca, son derece ürkek oldukları da gözden kaçmadı.
Kürt tarafı eksik ve yanlışları olmakla birlikte, ortak duruş da  sergilediler sayılır. Aslında tartışma yöntemi, yönetimi, düzenleme bu duruşu kendisi yaratıyordu biraz da.
Prof.’luk ünvanını nasıl aldığı belli, son derece ilkel ve yetersiz ‘’bilim adamları’’ ile sorunu gündeme taşımak çok ahmakça bir şey. Tehditlerle, korkutmalarla birşeyleri gizledikleri ve kapılar arkasında bazı programların onları telaşa verdiği besbelliydi. ‘’Büyük Ortadoğu’’ projesi bağlamında TC’nin kısmi yada bütünü ile Kürdistan Bölgesini kaybedeceği, Irak’ta, Mezopotamya’da bir olası Kürt devleti, parçalanmış bölünmüş Kürdistanı biraraya getirecek yeni projeleri  biliyor olmaları ve bunu dışa vurmasalar da davranışlarından okunuyordu. Böylece, bazı ‘’haklar’’ ve hatta ‘’federasyon’’gibi programlarla  nabız tutup, uzun vadeye sorunu yaymaya uğraşıyorlar. Felaket tellallığı ile ‘’ortak’’ tehlikeler oluşacağı izlenimi vererek, verdirerek eskisi gibi olmasa da yine bir asimilasyon süreci yaratmaya ve Misak-ı Milli’ci  bölünmezlikle Kürdistanı bir süre daha istedikleri gibi tutmaya çabalıyorlar.

Toplantıyı  Ali Kırca yönetti.
Kürt tarafından toplantıya katılan ve Kürt olduğunu ifade ederek kendi görüşlerini tartışmaya çalışanlar;
‘’HAK-PAR (Hak ve Özgürlükler Partisi) Genel Başkanı A. Melik Fırat. Demokratik Toplum Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sırrı Sakık ve Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Yazar Mehmet Metiner’di.

Proflar. E. Aybars ve Ü. Özdağ, son derece ilkel, yılların değişmemiş, askersel/polisiye verileri ile hareket ediyorlardı.

Gazeteci Ece Temelkuran pek anlaşılamadı! Tartışmaların rahatsız edici olduğunu belirtti. Herkesin kendisini ifade etmesi gerektiğini, ayrılma isteyenlerin bile görüşlerini söyleme düzeyinin yaratılması gerektiğine işaret etti. Diğer gazeteciYeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu ise devletin kriterlerini değiştirmesini, gerçekleri kabul etmesini ve Kürtlerin kendilerini ifade edebilmelerini, haklarının verilmesi gerektiği gibi bir duruşla doğru şeyler söyledi. Aslında Türklerin, ‘’Prof’’ların değil bu gazetecilerin daha demokrat ve devleti daha iyi koruduklarını görmeleri gerekiyor.

Kürt arkadaşların TC’nin tarihsel süreci konusundaki belirlemeleri doğru. Ama, yeterli değildi. Biraz hazırlıksız duruyorlardı ve konuşulanlara cevap yetiştirmeye çabalıyorlardı. Oysa bu tür toplantılara hazırlıklı gitmek gerekiyor ve biz Kürtler artık yeterli bilgi ve belgelere onlardan daha çok sahibiz, bunu çok yazdık çizdik. Bilinen çok şey var.

*Eksikliğin en önemli yanı sorunun asıl hedefinin gizlenmesi yada söylenmemesidir. Sorun Kemalizm denilen illetin boyutlarında saklı. Bunu açık ifade etmeden, devletin politikasını eleştirmek, ne istediğini söyleyebilmek ve farklı anlayışların ayırtedilebilmesinin olanağı yok. Herkes bir kaba doldurulunca da çok sisli puslu bir ortam oluşuyor. Asimilasyon, jenosit, sürgün vb… gibi uygulamaların anlaşılması, çözüm önerilerinin, programların tartışılabilmesi için  devletin Kemalizm zırhı mutlaka hedef alınmalı ve delinmelidir. Biz bunu bütün boyutları ile tartıştık, gerekli bedelleri ödedik, hala ödüyoruz. Anlaşılmayan yanı yok, bunu gizlemeye ihtiyaç duyulmamalı. Bunu ortaya koymadan Kürt programı çıkarılamaz.
*Kim ve hangi kurum ve kuruluşlar rahatsız olurlarsa olsunlar devletin kuruluş süreci deşifre edilmelidir. Çünkü  Kürtlere o dönem büyük bir kazık atılmıştır. Hala 2005’lerde o dönemi Kürtlerin önüne koymanın son derece ilkel bir anlayış olduğu üzerinde anlaşılmalıdır.
*Milliyetçilik konusundaki belirlemeler ise, Türk Milliyetçiliği karşıtı koyuluyor.. Yanlış, Kürt Milliyetçiliği doğal bir süreçtir, ama Türk Milliyetçiliği değil.
*Sorunu PKK ile özdeşleştirmenin yanlış olduğu da doğru bir tespit. Bundan çıkmak zorunlu, sorun onunla özdeş değil ama, PKK de bir gerçek, bir realitedir. Onu Kürt hareketi dışına itmek yanlış, Kürt sorununun bir versiyonu, bir ögesi saymaya başta Kürtler alışmalı.Sonra Türklere de bunu anlatmak  gerekiyor.. PKK ile ilgili oluşturulmak istenen haksız yanlar üzerinde de durmak ve  ortak davranmak gerekiyor.
*Lozan ile ilgili belirlemelere daha bilimsel ve belgesel girilebilirdi. Girilmelidir de. Bu konuda yeterli bilgi ve belge vardır.
*PKK’yi ‘’MİT’in kurmuş olması’’ gibi bir iddia sık sık tekrarlanan bir olgu olmamalıydı.Ayrıca MİT her karşı kurum ve kuruluşa sızar, sızmıştır. PKK ile ilgili soyutlama ile bu günlerde Türkiye’de piyasada seyrettiğimiz ilişkiler de gizleniyor. Yanlış yapılıyor. Türkiye’yi içinde bulunduğu çıkmazdan korumak ve kurtarmak için o kadar ateşlenen insan var ki(!) Bunlardan 25 yıldır ‘’nerde oldukları belli olmayan’’ (bazıları belli) Kürt olanlar da epeyce kalabalık!
*Yönetici Ali Kırca, toplantıya katılanlara,  Kürtlere de birkaç kez  ‘’Vatanın bölünmezliği hepimizin temel isteği’’ dedirtti. Toplantıyı sonuca  bağlarken de yine tek tek tekrarlatarak,
‘’ Türkiye’nin bölünmesini istemiyoruz’’ diyen Kürtler ‘’Ayrı Durup Ortak Vurdular’’ ama, Türkiye’nin programını değişik görüşlerle kabullenmiş de oldular.
*Toplantının en ilginç yanı da Prof.’ların, özellikle Özdağ’ın her önüne gelene hakaret ve tehditleriydi. Çok rahatsız edici bu davranışlara Kürtler tarafından gerekli cevaplar da verildi..Özellikle Türklerin ‘’üst kimliği’’, Kürtlerin de ‘’alt kimliği’’ oluşturdukları gibi ipe sapa gelmez belirlemelerini tartıştırmadan empoze etti..

*Bu toplantıda, bilimsel olmayan ve sokak tartışmaları düzeyindeki söylenceler bir yana, tartışma ve önerilere bakıldığında Kürtlerin hazırlıksız olduğu görülebiliyordu. Bu tür toplantılarda gerekli belgeler sunarak  ve hazırlıklı bir duruş  göstermek gerekiyor. Kürdistan Sorununu bu tür platformlarda bundan böyle iyi anlatmak gerekiyor. İkna edici olunmalı, dinleyici ve TV ekranlarındaki izleyicilerin sorunu kavramaları sağlanmalıdır. Bu nedenle hiçbir provakasyona fırsat verilmemelidir.

*Bu  bağlamda, bilimsel belge ve bilgileri  de sunmak koşuluyla, katılımcıların bazılarının parti, legal çalışma düzeyleri sorumluları olmaları nedeniyle,  soruna programatik bir boyut kazandırmak da gerekiyor.  Kısaca bazı açıklamalar  sunmaya çalışalım.

Legal çalışmanın çok zor olduğunu söyleyerek başlayalım. Bu nedenle ciddi bir programa sahip olmak ve bunu tartışabilmek, anlatabilmek zorunluluğu var. Uluorta mücadele, legal çalışma  olmaz.

Bilindiği gibi yalnız devletin uygulamaları değil, Kürdistan’da süren haksız savaş da legal mücadele koşullarını çok zorlaştırdı.Toplumsal değişme ve gelişmeler öylesine boyutlandı ki, birçok olaya, olguya yabancılaşma yaşandı ve yaşanıyor. Ulus ve ülke olarak bu yabancılaşma içinde önemli değer yitimi yaşadık, yaşıyoruz.  Etik ve kültürel dalgalanma ve tahribat öyle boyutlara geldiki bazı şeylerin açıklanması ve anlatımında  zorlanmaya başladık.  Elbette bu  karmaşa ve yozlaşma içinde dönemi ifade etmek zor.
Eğer iddia edilen  parti yada dernekler varsa ve bunlar Kürtlerin sorunlarını tartışıyor ve programlıyorsa, daha doğrusu önceden hazırlanmış bir programları varsa  dönemi mutlaka ifade edebilmeli, kesin hatları olan programları sağa sola çekmeden net tartışabilmelidir.  Yani, programlar belli olmalıdır. Bu öylesine zor yada olanaksız değil. Yapılabilir, ancak uygulama ve savunulması çok fedakarlık gerektiriyor, bedel ödemeden olmaz. Kürt mücadelesinin legal yanı oturup, rahat ederek götürülemez. Hele Türkiye’de hem devletin işi kendine göre götürmesinden kaynaklanan kullanma(!) yada işine gelmeyeni baskı altına almasından ötürü, her iki uygulamada da işlerinden, aile ilişkilerinden, sağlıklarından çok şey kaybedecek insanlara ihtiyaç var.
Koşullar zor, ama eskisi gibi değil. Programları hareket ettireceğimiz  olanaklarımız, kadrolarımız  da var. 25 yıla yakındır cezaevlerinde, işkencelerde, sürgünlerde, dağlarda ömür tüketerek çok zor  koşullardaki mücadele artık yerini biraz ‘’Avrupa-i’’ ilişkilere bıraktı, uluslararası ve global boyutlarda ‘’biraz’’ yumuşadı sayılır. Bu  nedenle legal çalışmanın programatik zemini var ve yaratılabilinir. Kürt Sorununu Türkiye’de legalleştirebiliriz. Ama, bu yukarıda da dediğim gibi fedakarlık, çok bedel istiyor. Bu zeminde 25 yıl ortada gözükmeden elde ettikleri büyük ‘’varlıklar’’la devlet yanlısı siyaset pazarında  şimdi şovlarla boy göstermeye başlayanların yapacakları çok fazla şey yok. Diğerlerinin ise, ayaklarının yere basması zaman alacak.
Bu legal çalışma içinde dikkat edilmesi gerekli birkaç noktaya parmak basmak gerekiyor. Birincisi PKK kaynaklı ve kumandalı gelişmelerdir. Bu  odaklarla hiç çekinmeden  diyalog kurulmalı, ortak zeminlerde olmasa bile  yan yana yürünmelidir. Ortak ve ilkeli beraber davranışlar da sergilenebilir. Değilse, hem PKK hem de diğerleri bu ilişkileri açıklamalı ve teşhir etmelidirler. Devlet bu yan-yanalığı bilmeli. Çünkü hareketin geneline, Güney Kürdistana, hepimize yönelik kontra eğilimler  her provokasyona açıktır ve gündemi de belirliyor. Siyasetten hızla kopuş bunu  açıklıyor. Bu kopuştan insanlar  bize değil, mücadeleye değil, devletin yanına gidiyor. PKK’nin  bu süreçteki yeni biçimlenişini, hızlı bir tasfiyeye gidişini  uzaktan ve yabancı gibi seyredemeyiz. Eğitilmesi, onun da belli yanlarını gidermesi zorunlu. Bugün eskisi gibi bir ‘’ittifak’’ yada ‘’birlik’’ değil, Kürt Programları Güney’deki gelişmelerle birbirine çok yakınlaştı. Onun tabanında, kadrolarında bizim insanlarımız dolu.. Diyalog esastır. Çağdaş siyasetin en önemli ilkeleri arasında bu da var. PKK’nin de bunu bilmesi, öğrenmesi gerekiyor. Sözünü ettiğimiz  toplantıda gösterilen reaksiyonlar  bize bu diyalogu da zorunlu kılıyor.
Diğeri ise, geçmişin üzerimizdeki birikimidir. Bunları ayıklamalıyız ve  legal koşullara, döneme  uygun olan yanlar ortaya konulmalıdır. Kimse yeni ve özellikle döneme  denk düşen  zorunlu programları ve bu anlamda demokrasiyi, hukuku  kendine yontamaz. Demokrasi kültürümüzü
yükseltmeli, Kürtler arası bir hukuk mutlaka oluşturulmalıdır.Yeni bir parti, yada daha öncekiler eğer Kürtlerin siyasi platformu ise,  düşüncede bile vesayet kabul edemez, etmemelidir. Eski olma, yeni olma, hemen tümü ortak kabul edilmiş programa ve onun işlerliğine bağlı tutulmalıdır. Bu zorunlu bir koşuldur.

Bu genel belirlemelerden sonra yeni dönemin dayattığı, profesyonel legal siyasi mücadele  (iş, aile yada kariyer  ilişkilerinden arta kalan zamanları vererek yapılan amatör  mücadele yeterli olmaz)  nereden başlamalıdır? Burada profesyonelin altını kalınca çiziyoruz. Bazı teorik bilgi ve becerilerimizle yada eski illegal mücadele içindeki anlayışları bunun önüne çıkararak, dalgaya alarak,  sorunu kapakaltı etmemek gerekiyor. Artı teknolojik gelişmeler kapsamında iyi bir donatım da kendini dayatıyor. Yani, bu tür legal  mücadele düzeyi son derece önemlidir.

Öyleyse Kürdistani bir muhtevada olan, Kürt siyasal partisi kimliği taşıyan bir örgütlenme en başta dönemi açık ifade ederek işe koyulmalı ve bunun da açıkça bir program sorunu olduğunu bilmelidir.

Elbette bu programlar  çok çeşitlilik  gösterecektir.  Doğal olarak yıllardır önemli birikimler, değişik görüş ve çalışmalar anlayışlarda farklılık yaratacak ve bu programlara da yansıyacaktır. Avrupa Birliği süreci, Ortadoğu’daki gelişme ve değişmelerin dayattığı sorunlar ve başkaları sıralanabilir. Ancak şunu belirtmek gerekiyor, sorunun legal tartışılması, örgütlenmesi Avrupa’ya entegrasyon olarak alınmamalı, yalnız bu değildir. Avrupa Birliğinin Kürtlere dönük bir somut programı değil, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi, Avrupaya dönük değiştirilmesi istenmektedir. Türkiye’nin sınırlarının Kürdistan olması dikkate alınarak bu programdan yararlanılması temel Kürt politikalarını unutmayı gerektirmez. Ortadoğu’daki işleyen süreç ise bizim vazgeçeceğimiz  bir  süreç olamaz..

Peki açıkça adını koyarsak Kürt sorununun tartışılması, tartıştırılması nedir? Eğer belli merkezlerin doğrudan yada dolaylı bir baskı ve programları söz konusu değilse, bu,  başlıbaşına Türkiye’deki yasal çerçevenin zorlanması, değiştirilmesidir. Kürt hareketinin legalleşmesi onun Türkiye’de yasalara uyması değil, onlarla boğuşması, onu değiştirmesidir. Bu değişiklik sınırlı ve bellibaşlı kurallara inhisar etmiyor, çok kapsamlı olarak Türkiye’nin yasal çerçevesinin hemen tümünü alt üst edecek bir değişiklik olacaktır.
Bugün Türkiye’de kendilerine ‘’Kürt Partisi’’ diyen kurumlar varsa, bu mümkün değil. Kendini bölgesel olarak , Kürt olarak ifade etmesi için hiçbir yasal zemin bulunmuyor. Demek ki, içinde Kürtler olsa, adına Kürt kelimesi koyulsa bile bu yasal Kürt partisini ve programını anlatmıyor. Bu, ‘’Avrupa Standartlarına’’ verilecek bir ödün de değil. Bir partinin Kürt partisi olması için temel bir değişikliğe zorunlu gerek var: Türkiye’nin çok uluslu bir toplumolduğu sesli biçimde açıklanmalıdır. Artık, Kürtler var mı yok mu diye bir mücadele, parti çalışması ve programı olamaz. Kürdistan bölgesinin programının tartışılması ve bu anlayışın iktidar olması, parlamentoda bulunması gerekiyor.

Bu nedenlerle Kürtlerin, Kürdistan’ın kabul edilmesi ve ettirilmesi tartışmasız bir koşul. Artık alışılmış ve geleneksel açıklamalarla Kürtlerin insani yada hukuki ‘’Hakları’’ olarak partileşilemez. Misak-ı Milli içinde  Trakya ve banzerleri gibi ‘’Doğu ve Güneydoğu’’ bölgeleri ortadan kaldırılmalı, bunlar yerine ‘’Kürdistan’’ denilmesi zorunludur. Bu anlayışın programı üzerine kurulu partiler Kürt Partileri olabilir. Bu son derece önemli bir ayrım ve taleptir.  Bu anlayış ile bütün okul, devlet ve turistik  vb..  yerlerin haritaları yeniden basılmalıdır. Eğer yasalar elvermiyorsa ve bazı merkezler tehdit ve şantaj yapıyorlarsa bu mutlaka delinmeli, buna karşı legal mücadele yükseltilmelidir.  Legal mücadele buradan başlar.  Bunun bedelini ödemek isteyen ve dayanıklı olan arkadaşlar öne çıkmalı, olayı gündeme taşımalı, kapı aralayarak  legal  mücadeleye yol açmalıdırlar.

İşte, bu anlayışa TC’nin  yasal tüm çerçevesi engeldir.  Avrupa kriterleri  ve kararları  önünde demokratik bir Türkiye için  bunun teşhir edilmesi, legalize edilmesi  gerekiyor.  Kürt haklarına ve dönemin ifade edilmesine, yanlış program ve hedefler önünde durulması için  bu çerçevenin  aşılması  temel ve vazgeçilmezdir. Bu tartışmasız programlanmalıdır. Bunda utanılacak, korunacak, geri çekilinecek bir şey yok. Bu nedenle böyle programlarla çalışan Kürt olmayan partilere de girip çalışma yapılabilinir.

Demek ki, TC Anayasası ve yasaları baştan sona değişmelidir, yeni yasalar getirilmelidir.Türkiye durumu idare edebildiği kadar ediyor, buna bazı Kürt unsurlar ve çevreler de gerekli katkıda bulunuyorlar. Türkiye’yi övebildikleri  kadar överek,  ‘’çok büyük değişiklikler’’ olduğunu söyleyerek  katkıda bulunuyorlar ve TC’nin yaptıklarını kamufle ediyorlar.

Şurası açık bilinmelidir: Kürt Sorunu kimsenin özel istekleri için bir geçiş olgusu değildir, çıkar yada rant kazanma, milletvekili olma  işi de değildir. Bu anlayıştan mutlaka kaçınmak gerekiyor. Hala cezaevlerinde yaşlanan insanlarımız var. Sürgünlerde perişan olanlarımız, ölenler, sakat kalanlar cabası. Bu işin bedeli çok ağır ödendi, ödeniyor. Bunu görmek ahlaki ve vicdani bir olgu. Eğer sonuçlar görülmezse, bir dönem sonra kötü hesaplaşma olur ve buda yine Kürdistanı yaralar.. Hesaplaşmayı gerektiren her düzey devletin geleneksel olarak çok kötü ve provokatif kullandığı da biliniyor..

Ama, açık mücadele, mücadelenin yasalara  uydurulması mücadelesi değil. Yukarıda da değinildiği gibi, zor bir mücadeledir, bu yanıyla da mutlaka aşılmalıdır. Ve Legal mücadele, ihtimallerle olmaz, birileri bazı hakları verir yada vermez buna bakılmaksızın somut hedef tayin edilip programlanır ve yürütülür. Mücadelenin amacını, niçin olduğunu da herkes bilir. Böylece, bilinen amaç, hedef ve programlara isteyen katılır, destekler yada karşı olur. Kürtler legal olarak kendilerini böyle açık programlarla ifade etmelidirler.

Şimdi somut program hedefleri olarak bazı başlıklara bakalım.
Yukarıda açıklanan genel belirleme ve hedeflere göre, temel programlanması gereken olgular en başta  dil ve kültür sorunlarıdır.

1. Kürt Dili ve Kültürü.
Türkiye, çok dilli ve çok kültürlü bir yapıya sahiptir. Ancak, Türkler bu yapıyı Türk olarak sunuyorlar ve algılıyorlar. Bu birçok sorunun çözümünü engellediği gibi, Kürt Sorunu’nun da  çözümünü engelliyor, zorlaştırıyor.
Türkler bu anlayışlarını biliçli olarak böyle sunuyorlar. Kürtçeyi sıradan TV  programlarında şovlarla, ‘’lele ve lololar’’la  idare etmeye çalışıyorlar. Oysa, Türkiye başta Türk ve Kürt  Ulusları olmak üzere diğer azınlık, ulus ve halkların da  dil ve kültürlerinin  kabulü, özgürce geliştirebilecekleri çoğulcu bir yapının vazgeçilmez parçalarını taşıyor. Bu temel  bir ortaklıktır ve genel egemenlik haklarının  bölüşülmesini  gerektiriyor.  Bu zorunluluk,  devletin temel yasasında resmi dilini tek dilden çıkarıp Kürtçeyi de devlet dili olarak kabul etmesini, resmileştirmesini vazgeçilmez sayıyor.  Anayasa, ‘’Devletin resmi dili Türkçe ve Kürtçedir. Bunlar dışındaki diğer dillerde  kendilerini ifade ederler. Ulusların ortaklığı egemenliğin Türkler ve Kürtler arasında bölüşülmesi gerektiği vb…’’ kurala bağlar diyerek, egemenlik hakkının yalnız Türklerin olmasını ortadan kaldırmalıdır. Böylece Türk olan yapı bozulmuş olacaktır.  İşte Türkiye’deki sorun buradadır ve bunun açık ifade edilmesi, bunun için gerekli legal mücadelenin verilmesi programlanmalıdır. Türkiye’deki alışılmış geleneksel devlet yapısı,  bu noktada çok ilerilere varan ırkçı özler taşıdığından egemenliğin bölüşülmesine bir türlü yanaşmıyor. Bunun için olmadık entrikalar yaratıyor, yöntemler geliştiriyor.. Ortalıkta dolaşan demokrasi de bu nedenle kırılıyor, dökülüyor.
Legal Kürt siyaseti bu noktada açık olmalı ve herhangibir tartışmaya mahal bırakmamalıdır.
Türkiye’de asgari 25 milyon kişinin ana dili Kürtçedir. Kapsamlı bir kitle Kurmanci (çoğunluğu) ve  Dımıli lehçeleri ile konuşmaktadır.
Bu  önemli bir olgudur ve  en azından –merkezi olmasa da- Kürdistan bölgesinde bir merkezde KÜRT DİL KURUMU  kurulmasını ve devlet tarafından Resmi olarak Kürtçe SÖZLÜK ve GRAMER basılmasını, sorunun meşrulaştırılmasını gerektiriyor. Legal çalışmanın  en önemli hareket ettirici  programlarından biri bu yöndeki çalışmadır.Ciddi ve önemli bir program hedefi olarak durmaktadır. Diğer azınlık ve ulusların da dilleri güvence altına alınmalıdır.

2.Slogan haline getirilecek sorunlar.
Dil olayına bağlı olarak aşağıdaki sorunların  legal mücadelede programatik olarak hareket ettirilmesi ve sloganlaştırılması gerekiyor.
-Dünya standartlarına uygun olarak, Devlet Hava Meydanları, Deniz İşletmeleri (Barajlar- Göller’de de ), Tren İstasyonları vb… yerlerde merkez binalar, araçlar ve yollarında Türkçe talimat, tanıtım ve işaret şiltlerindeki yazıların  yanlarına yada altlarına Kürtçeleri de yazılmalıdır. Bu açıklamaların tümü temin edinilerek, Kürtçeleri gramatik  yazılmalı, pano haline getirilerek legal çalışmalarda kullanılmalı ve program haline dönüştürülmelidir. Basılı halleri yada levha haline getirilmiş olanlar sık sık dağıtılmalıdır. Bütün resmi kurumlara bunlar verilmeli,  talep belirtilmelidir. Türkiye’nin genelinde olmasa bile KÜRDİSTAN Bölgesi’nde  bu çalışma gereklidir. Ayrıca, Türkiye’nin  Batı bölgelerindeki Kürt Kolonileri oluşan yerlerde de böylesi açıklamalara mutlaka gerek vardır.
-Bunun gibi  bütün ilaç firmaları ile ilişki kurularak, ilaç kutu üstleri de dahil, kullanım rehber ve prospektüsleri Türkçe ve diğer dillerde basıldığı gibi Kürtçe de basılmalıdır. Bu talep programlanmalı ve bütün ilaç firmalarına da gönderilmelidir. Türk, Dünya ve  kuruluşu tamamlanmışsa Güney Kürdistan  Eczacılar Birliği ile de ilişkiler geliştirilmeli, gerekli yardım istenmelidir. Bu çalışmalar Dünya Sağlık Örgütü ile  Türkiye Sağlık Bakanlığı’na iletilmeli, basına, kamuoyuna sık sık açıklanmalıdır. İnsanların sağlık sorunlarını kendi dilleri ile bilmeleri doğal hakkı kullanılmalı, program hedefi olmalıdır.

3. Medya.
Özel TV ve radyolar Kürt sorunu ile uğraşır ve Kürtçe yayın yaparlarsa, rekabetten zaten uzun süre dayanamazlar, reklam alamazlar. Bir dilin yada ulusun  kültürel son derece önemli sorunu reyting yada ‘’meşhur olma’’ ‘’as solistlerin’’para kazanma vb.. aracı olamaz. Devletin göstermelik bazı çabaları sorunu nereye çekmek istediklerini gösterdi. Bölgesel Radyo ve TV’ler olacaksa, bunlarında devlet  tarafından kurulması istenmelidir. Özel TV ve Radyolarda Kürt dili, müziği, folkloru, kültürü vb.. ‘nin nasıl güdükleştirileceği gün gibi açık. Bu konuda taktik kullanmaya da gerek yok..
Kürt sorunu ile ilgili legal çalışma ve özellikle Kürt Partisi  Kürt Medya sorununu devlet düzeyine çıkarmak zorundadır. Örneğin, devlet  radyo ve TV kanallarında Kürtçe program istenmeli, bu çalışma ciddi programlanmalıdır.  Bu program için resmi kadro oluşturmak zorunludur ve dolayısıyla devletin bu yönde Kürtçe okul, kurs vb.. geliştirmesi gerekiyor, Kürt partisi de eğitim komiteleri kurmalı, bu işi gündeme taşımalı, program sorunu haline getirerek, devletin önüne dikmelidir.
Ayrıca Devlet Radyo ve Televizyonları’nda Ana haber bültenleri Türkçe okunduktan sonra Kürtçe de okunmalıdır. Yada en azından Kürtçe  özet verilmelidir. Bu konuda geniş bir legal kampanya açılmalıdır..
Radyo ve TV. ile ilgili programlar slogana dönüştürülmeli ve sonuna kadar işletilmelidir.
Kürtçe gazete, dergi, kitap vb.. yayınların olanaklara bağlı olduğu bir gerçek.  Buna ciddi bir kadro da gerekiyor. Özellikle Kürt ve Dünya klasiklerinin Türkiye Eğitim Bakanlığı tarafından Kürtçe bastırılması programlanmalı, bu konuda legal parti ve kurumlarımızın gönüllü katkıda bulunmaları güvencesi de verilmelidir.

4.Kürt Müziği, Folkloru.
-Kürt Müziği ve Folkloru çok zengindir. Ancak, Türkiye’nin coğrafi  il belirlemesi içinde birden çok ‘’yöre’’ müziği ve folkloruna dönüştürülmüş durumda.  Örneğin, Erzurum, Urfa, Van vb.. Folklor ekibi.. Soruna legal çalışma düzeyinde programatik bir boyut kazandırmak gerekiyor.
Bu nedenle ciddi bir çalışma ile devlet arşivlerindeki  ‘’yörelerden’’ derlendiği belirtilen  ve Türkçeleştirilmiş Kürtçe müzik ve  folklor ürünleri menşei ve niteliği saptanarak somutlaştırılmalı, devlet aleyhine TRT hakkında uluslar arası mahkemeye gidilmelidir.
Kürt folkloru oyun adları belirtilerek genelleştirilmeli, bu konuda Kürt  Ulusal Folklor ekibi resmileşmeli, tekleştirilmeli. Bu konuda bütün oyunları iç içe ve karmalaştırarak, sanatsal bir görünüm altında ortalığa çıkan bazı düzenleme yanlılara, örneğin ‘’Anadolu Güneşi/Ateşi’’ vb.. de aslında resmen Kürt müzik ve folklorunu, diğer azınlık ve ulusların müzik ve folklorlarını bilerek bilmeyerek asimile etmeye matuf çalışmalardır. Hiç birinin menşei, niteliği açıklanmadan, hemen hepsi Türk folkloru olarak tanıtılmakta. Üstelik bunun üzerine meşhur da olmaktalar. Elbette, bu projelere devlet de önemli destek sunmakta ve her yere taşımaktadır. Kürt unsurlar eliyle yıllardır tekrarlanan bu yöntemler konusunda, legal çalışmalarda önemle durulmalıdır.
Özellikle, legal Kürt partisi iddiasındaki kurum ve kuruluşlar varsa, bunlar en azından genel başkanlık seviyesinde bir yardımcı başkanlığında kurulacak komite ile  müzik ve folklor sorununu programlamalı. Gerek dışa ve gerekse içe dönük bu konuda ciddi çalışmalar yürütlmelidir. Kürt kültürünün önemli parçası olan müzik ve folklor salonların, düğünlerin, içki alemlerinin gösteri malzemesi olmaktan legal çalışma programlarına dönüştürülmelidir. Parti ve derneklerde de bu konuda eğitim verilmelidir.
Ayrıca legal parti ve dernek çalışmasında müzik ve folklorun çok önemi var, bunu araç olarak elden bırakmamak da işin başka yanını oluşturuyor. Örneğin, legal partinin festivallerde, gösteri ve gecelerde, parti toplantılarında, mitinglerde vb.. müzik, folklor önemli yer tutar.  Marşlar da  yine öyle. Bunların Kürt cephesinde Kürtçe olması gerekiyor. Her geceye, her gösteriye ve açık alan toplantılarına mutlaka bu tür grup yada komitelerle mutlaka katılınmalı, gösteriler yazılı sözlü sloganlarla süslenmelidir. Adına siyaset yapılan ulusun müzik ve folkloru legal çalışmada önemli yer tutmak zorundadır.
-Bu konuda Kürt Bale ve Tiyatrosu için gerekli programlarım yapılması ve bölgesel  tiyatroların  geliştirilmesi de istemler arasında olmalıdır. Devletin Kürt Bale ve Tiyatrosu’nun kurulması için seferber olması legal çalışmanın boyutlarına bağlıdır.

5. Tarih.
Ulusların eşitlik ve genelliği perspektifinde tarih çok önemlidir. Bir ulusun tarihi ile ona denk düşen eserlerini inkar, onu da inkardır. Bu acımasız bir biçimde tarihin karartılması eylemidir. Aynı zamanda anti-demokratiktir.  Böylece tarih bilinci ortadan kaldırılmaktadır. Hafızalar üzerinde tahribat  bugün de tekrarlanıyorsa, bu Kürtler açısından vahimdir. Bu adaletsiz ve haksız eyleme karşı topyekun durmak bir insanlık görevidir. Legal mücadelenin en önemli program hedefi olmalıdır.  Gerek  propaganda ve gerekse ajitasyonda bir parti için bu düzeyde zengin olanaklar var. Böylece ne dediğimizi de bilmiş oluruz.
-En önemli program bir KÜRT TARİH KURUMU isteğinin programlanmasıdır. Merkezi  olarak  önerilmese de Kürdistan’ın gelişmiş bir alanında, örneğin Diyarbakır’da böyle bir kuruma şiddetle ihtiyaç vardır. Bu konuda yapılacak çalışma, tarih arşivi, basılı eserlerin ortaya çıkarılması,tanıtım, informasyon vb.. açılardan Kürdistan’ın gerek tarihsel ve gerekse şimdiki kültürünü zengin örneklerle tanıtacak ve ayıracaktır.
-Bölgemiz aynı zamanda birçok kültürü de tarihsel olarak barındırıyor, bunların arkeolojik bulgularla menşeleri, gerçek hüvviyetleri ortaya çıkarılmalı. Herşeyin Türk olmadığı görülmelidir. Mezopotamya tarihinin boyutları çok zengindir ve legal çalışmanın önemli bir alanı olarak seçilmelidir. Ayrıca bölgemizdeki tarihi ve turistik eserlerin de Türk olmadığı  en azından AB düzeyinde teşhir imkanı kazanacaktır. Bölgedeki tarihsel arkeolojik kazılarda  Kürtlerin ve diğer kültürlerin  inkarı üzerine yapılmaktadır.
-Bölgemizde çok sayıda Üniversite var, ama bir tanesinde  bile Kürdoloji bölümü yoktur. Bölgede Kürt Üniversiteleri yada bölümleri olmak zorunda.

6. Eğitim/öğretim.
Bu konuda  hem Kürdistan bölgesi hem de batıdaki Kürt kolonileri açısından ciddi bir adım atılmamıştır. Her şey Türk olmaya dönüktür, eğitim öğretim bütünüyle Türk’tür.
Özel bir örnek alırsak;ANA OKULLARI.
Bu konuyu açıklayarak sorunu program  bakımından legalleştirebiliriz.
Son derece önemli bir olgu olan Ana okulları konusunda, Kürdistan bölgesi ve batıdaki Kürt kolonileri açısından bir adım  atılmazsa olmaz. Bunun programatik çalışması legal partilerin, derneklerin de hedefleri arasında olmak zorunda. Sorunu bilimsel olaral ele almak ve programlamak gerekiyor. Lise ve Üniversite eğitiminden vazgeçtik, Anaokulları  es geçilemez. Hükümet AB düzeyinde bağırıyor, ‘’biz kültürler bileşeniyiz’’ diyor. Kendi içinde 25 milyonluk kitlenin çocuklarını bile Türkçe eğitiyor. Bazı kampanyalar yürütüyor, ‘’Haydi kızlar okula’’ yani kızlar Türkçe öğrenin asimile olun, çocukları da öyle büyütün diyor. Bir iki yerde de Kürtçe kurs açıyor, oraları da binaların inşaat sistemine uymadıklarını bahane ederek kapatıyor. Buna bile müsamaha göstermiyor. Gelen yabancılara da ‘’bakın kurslara kimse gelmiyor’’ diyor. Batı bölgelerindeki Kürt kolonileri için de bu konuda engel var, yasak var.  Utanmıyor, ‘’Eğitim ve öğretime Yüzde Yüz Katkı’’ kampanyaları ile  ortalığı velveleye veren Eğitim Bakanı Kürtlerden hiç söz açmıyor!  Bugün Avrupa’da ana dilde eğitime engel koyan tek ülke Türkiyedir ve hiçbir adım da atmamaktadır. Avrupa’da ise kendi vatandaşları için kavga ediyor,  Türk diyasporasında daha fazla ana dilde eğitim naraları atıyor. Siz bu ikircikli anlayışa, sahtekarlığa bakın. Avrupadan daha fazla okul istiyor, kendisi açıyor. Üstelik Türkiyeden gelmiş Kürt ve diğer ulusların çocuklarını da Türk gösterip kalabalık sayılar sıralıyor. Daha fazla Türkçe eğitim ve Ana okulları talep ediyor. Oysa Avrupa bu sorunu kendi içinde önemli oranlarda çözmüş.
Yalnız Avrupa’da değil, Türkiye’nin birçok ilinde,  örneğin, İstanbul, İzmir, Adana vb.. gibi büyük illerde sayıları milyonları bulan  Kürtlerin asimilasyon cenderesi altında oldukları, anti-demokratik uygulamalarla karşı karşıya bulundukları gereçeği neden legal çalışma platformlarına çıkarılmıyor?
Özel ve önemli bir örnekle devam edelim.
Birleşmiş Milletlere bağlı olan OMEP diye erken çocukluk ve okul öncesi dönem çocukların sorunları ile ilgilenen bir kurum var. 2003 yılında da toplantısını Türkiye de gerçekleştirmişti. OMEP dünyada 5 bölge üzerinden örgütlü. Çok üyesi var.  Bu kurumun toplantısına Türkiye adına TOÖEGD katılmıştı. Yani, Okul Öncesi Eğitimi Geliştirme Derneği. Yaptığı toplantıda ne OMEP ve ne de TOÖEGD bir kelime Kürtlerden, Kürt çocuklardan söz etmemişlerdi. Kürtlerle ilgili bir taslak metin tartışılmadı.  O nedenle ana dilde eğitim sorunu legal parti ve dernek çalışmalarının program hedefleri arasındadır ve mutlaka gündeme getirilmeli, programlanmalıdır. Bu konuda birçok proje hayata geçirilmelidir.  Adı geçen örgütle ilişkiye de geçilmelidir. Gerekli belge ve program taslakları onlara da gönderilmelidir.

7.Zorunlu Tercihler üzerine legal program hedefleri.
a-Kendini ana dili ile ifade.
Bütün resmi kurum ve devlet dairelerinde dodurulması zorunlu istek,başvuru vb.. formları arkalı/önlü Türkçe ve Kürtçe basılmalıdır. Legal kurumlarımız parti olsun, dernek olsun bu  konuda çalışma yürütmeli, her kurum için özel hazırlık yaparak, taslak form metinleri sunulmalıdır. Örneğin nüfus sureti, ikametgah vb… belgeler böyle hazırlanmalı.
b-Tercüman zorunluluğu.
Devlet daireleri ve özellikle mahkemelerde, gümrük kapıları vb..de resmi Kürtçe tercüman aracılığı programlanmalı, bunun çalışması yapılmalıdır.  Kendini ifade etme, devlet ilişkilerinde işlerini gereği gibi götürme açısından bu önemli bir konu olarak durmaktadır. Dünyanın her yerinde bu müessese vardır, örneklendirilmeli, talep güçlendirilmelidir.
c-İbadetin kendi dilinde olması Özgürlüğü.
Dini ibadetler kendi dilinde olmalıdır. Azınlık yada uluslar kendi ana dilleri ile ibadetlerini yapmalı, bu konunun önemli bir özgürlük olduğu  savunulmalı, güvence altına alınması istenmelidir. Kürdistan’da camilerde mevlit ve Kur’an Kürtçe okunmalıdır. Camiler gibi kiliseler de korunmalı, ibadete açık olması için legal mücadele hızlandırılmalıdır. İbadethanelere her türlü devlet yardımı sağlanmalıdır.

8.Legal düzeyin örgütlenmesi üzerine programlar.
a-Legal parti’nin mutlaka  merkez yayın organı olmalıdır.Ve bu düzeye uyarlı donanımlı bir İnternet sitesi de çalışmalıdır. Yayın ve site Kürtçe ve  Türkçe olmalıdır.
Diğer  legal kurumların da yayın organları gerekli.
Aslında  legal mücadele için günlük bir yayına şiddetle ihtiyaç var. Bunun olanakları vardır, yoksa yaratılmalıdır. TV için de  çalışmalar yürütülmelidir.
Görüş ve düşüncelerini açıklayamayan legal bir kurum, özellikle parti, üyesini, sempatizanını, ittifakçısını ve ne de dost güçlerini tutamaz. Bir süre sonra da yalnızlaşır. Zaten Kürt legal mücadelesi her yanından kuşatılacağı, kuşatıldığı için, işi daha da zordur. Legal Parti  ve diğer çalışmalar bunları bilerek yürütülmelidir.
b-Legal parti başından örgütlenmesini iki temel kurumu oluşturarak başlatmalıdır. Bu Kadın ve  Gençlik örgütleridir. Bu örgütlenmeler geleneksel ve eski anlayışa uyarlı değil, yeni döneme ve kitlelerin somut sorunlarına dayalı gerçeşleşmelidir. Büyük iki potansiyeli taşıyan ve geleceğin hem parti hem de ulusal kadrolarının yetişeceği bu alanların örgütlenmesi, genel parti hareketi ve legal çalışmalar açısından zorunludur. Biçimsel olarak yada tüzük vb.. üzerinde değil, partinin yönetim ve işlerliği bakımından, en azından Merkez Komite yada Yürütme Komitesi seviyesinde temsil edilmeli, Genel Başkan yardımcılıklarının birer tanesi bu alanlara verilmelidir. Bilgileri ve aktif çalışma olanakları olan kadrolara öncelik tanınmalıdır.
c-Legal çalışma ve siyasal parti süreci geleneksel anlayışa ve TC’nin yasal çerçevesine sıkıştırılmamalıdır. Avrupai tarzda, modern işlerlikte, açık olmalı, ulusal nitelikleri de bu yapısıyla karmalaştırmalıdır. Kürt toplumu her açıdan değişmiştir, eski tekkeci anlayış, tahakküm yerine ortak program ve paydaların, ulusal bir politikanın tercih edilmesi gerekir. Bunun için de toplumun gerçeklerini teorik olarak ifade edebilen ve uygulanabilir programlar esastır.  İdeolojik yapısını, ulusal çıkar ve içinde bulunulan döneme uygun ifade eden bir legal  çalışma elbette zorluklarla karşılaşır, eğilir, bükülür ama uzun vadeli amaçlara da yürür ve zemin yaratır.Legal mücadele güdümlü bir siyaset kabul etmemelidir. Legal siyaset işlerliğinde hep açık durmalı, tartışmaya, eleştiri/özeleştiriye  çok önem biçen bir anlayışla kendi  program, tüzük ve işlerliğini esas almalı, geliştirip, dönüştürmelidir.
d-Legal çalışmanın ve partinin bir bütün olarak yeni bir felsefeye şiddetle ihtiyacı var.  Yöneticiler  kendilerini öne sürüp ‘’bizi tanıyorsunuz’’ yada başkalarından referans getirerek vesayet taslamamalıdırlar.  Parti miras yolu ile devralınan bir olgu yerine, geçmişe hata ve sevapları ile sahip çıkabilen kendi işlerliğini esas almak zorundadır. Örneğin, kendi program ve tüzüğüne uygun, dönemin dayattığı koşullar içinde eğitilmiş 100 yada 200 üye oluşturulup propagandaya çıkarılmalı, bu ivedi çalışmanın arkasından örgütlenilmelidir. Parti okulu (okulları), eğitim grupları vb.. olmak zorunda. Bu dönem zor bir dönem. Tasfiyesi zorunlu bazı hareket biçimleri, Güneydeki gelişme, devletin yeni politikaları, Kuzey Kürt hareketinin içinde bulunduğu vahim durum, bazı kadroların sefaleti, hareketin kontrol altına sokulması, vb.. karşısında  legal çalışmanın yapısal durumu çok önem arzetmektedir.
e-Legal parti örgütlenmesi pilot bölge üzerinden götürülmeli, genişletilmelidir. İstanbul, İzmir, Adana gibi yoğun Kürt kolonilerinin yaşadığı birkaç il ile parti hüvviyeti gereği başkent Ankara dışında ön çalışmaların gerekli kıldığı alanlar oluşmadan, yalnız Kürdistan bölgesinden yükselmelidir. Seçilecek büyük iller basın vb..merkezleri olarak da seçilmelidir. Yan kuruluş biçiminde çalışan kurumlar varsa, yine gençlik, kadın örgütleri de bu şekilde alan seçmeli, özellikle gençlik örgütü, kendi programını yürütmek için ağırlıklı Üniversite olan alanlarda üstlenmeli, parti genel çalışması için ise gerekli görülen alanlara yetişmiş kadrolar olarak gitmelidir.

9.Temel uyulması gerekli bir ilke.
Süreç içinde Kürdistan’da İllegal çalışmış parti ve kurumların, -kendilerini ortadan kaldıranlar da dahil- amaçlarına ulaştıklarını açıklayıp kendilerini feshedinceye kadar meşruiyetlerini kabul etmek gerekiyor. İllegal çalışma keyiften değil, birçok zorunluluktan seçilmiş bir çalışmadır.İllegal düzeylerin,yalnız legal değil, legal çalışmaların kucaklayamayacağı alan ve konularda  yapacakları işle de var. Legal çalışmaya  zarar vermeyen, onu bozmayan biçim ve muhtevalarda  İllegalite ile dirsek temasında da olmalı, bu devletin bazı uygulamalarının da panzehiri olacaktır. O alanı savunmak bu aşamada zor, çünkü İllegal yapılanmalara büyük oranda
sızma var ve Kontrol edilir olduğu için de bu çalışmaların bizi devletin, istihbaratın koridorlarına götüreceği de unutulmamalıdır. 25 yıl çok kontra çalışma ve kontrolsüz ilişki ve bağlantılar yaratmış, pazarlıklar gerçekleştirmiş durumda (…).  Ancak, geçmişe ve tarihimize saygı esastır.

10-Uluslar arası düzeyde  gündeme getirilmesi  gerekli hukuksal sorunlar.
a- Bölgemizin askeri durumu ve polis gücü, gizli istihbarat servislerinin durumları konularında belli öneri ve programlar için çalışmalar yapılmalı. Bölgede daha öncekiler ve son gelişen olaylar da  dikkate alınarak, Avrupa Birliği platformlarına ciddi metinler aktarılmalı. Yaratılan  tehdit, teklike, provokasyon ve terör konularında  bu yapılanmanın Kürdistanda dağıtılması çalışması yürütülmelidir.Legal kamuoyu yaratılmalıdır.
b-Gerek Savaş, gerekse zorla gerçekleştirilen ve ekonomik nedenlerle gerçekleşen GÖÇ sorununun yarattığı sosyal, psikolojik, pedegojik vb.. açılardan yarattığı sonuçlar, bölgedeki yıkımve alanların boşaltıulması bilimsel olarak tespit edilmeli, bu konuda bilgi ve belgeler programlanmalıdır.
c-Savaşın ve uygulamanın haksız ve adaletsiz boyutları nedeniyle kapsamlı, şartsız ve tercihsiz bir Genel Af çıkarılması ve cezaevlerinin  boşaltılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Ayrıca böyle bir Af çıkıncaya kadar Kürdistan’daki cezaevlerindeki koşulların iyileştirilmesi çalışmaları kamuoyuna mal edilmelidir.
Gerek Göç ve gerekse savaş nedenleri ile cezaevlerinde olanlara tazminat verilmesi konusunda bir program legal çalışmada sürekli hareket ettirilmelidir. Bu sorunlarla ilgili Uluslararası Mahkemeye dava açılmalıdır.
d-Güney Kürdistanla ilgili  kesin kararlı ve destek veren tavırlar legal program hedefleri içinde somutlaşmalıdır. Bu konuda uzun vadeli çözümler için bölgedeki halkın sorunu anlayacağı çalışmalar temel alınmalı, Güneyle ilişkilerde onların iç işlerine karışmama temel ilke olmalıdır. Ayrıca, TC’nin PKK ile ilgili yapmayı düşündüğü uygulamalar yada Güneye müdahale isteği teşhir edilmeli, buna karşı çıkılmalıdır. Olası bir savaş için Güney Kürdistanı destekleyen bir tavır geliştirilmelidir.
(…)

Kuzey Kürdistan’ın içinde bulunduğu somut durum ve legal Kürt siyasetinin somut program hedefleri kısaca bunlardır. Bilimsel olarak ve legal çalışmanın yada partinin program hedefleri olarak her araç ve gereçle çalışması yapılmalı, yukarıda sözü edilen toplantılara katılan Kürtler sorunu programatik ve somut tartışmalıdır.

Gündemi ‘’aşırı taleplerle’’ zorlamaya değil, somut ve uygulanabilir  programlara yöneltmek gerekiyor. Kürtler üzerine bugün Türkiye’de siyaset yapmak isteyenler, legal dernek, vakıf, parti vb.. ile yayın organlarındaki yazarlar, sanatçılar vb.. hemen hepsi programlar üzerinde diretmelidirler. Tartışmayı polemiklere, başka yönlere, kişisel geçmişlerine, övünmelere vb.. değil,  ortak ulusal politikalara yönlendirmelidirler. Ayrı durulsa  bile Ortak vurulmalıdır. Ulusal bir politikaya gelmenin zamanı geçmemelidir.Yoksa bu zemin ayaklarımızın altından kayar gider.

 

 

 

 

 

 

 

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Schreibe einen Kommentar