Orhan’ın anısına – Mümtaz Kotan

7. November 2015 | Von | Kategorie: Tarih

Orhan Kotan

 

9 Temmuz 2014, Orhan’ın aramızdan ayrılışının on altıncı yılı. 9 Temmuz 1998 de onu hazin biçimde kaybetmiştik. Bu yıl dönümleri birçok şeyi hatırlamamızı, tartışmamızı da beraber getiriyor.

Bunca zaman içinde, bazı “taallukat” tarafından uygulanan, devlet gelenekli, görevli ve de ücretli; tecrit etme, “canhıraş tarihten silme serüvenleri” onu da kenara atıvermiş. Orhan da anılmıyor. (…)

Bizden ayrılığı da ilginçti.. Çünkü, rizgarî siyasal hareketi’nin ayrılmayı gerektiren eksik programı yoktu. Bütün ulus kesimlerinin program hedefleri ortaya konulmuş, ciddi teorik ve pratik savunuluyordu. Ulus ve ülkeyi temel alan bağımsızlık mücadelesi yanında, sosyalist muhtevalı yanı da dahil; milliyetçi, yurtsever, tüm programları sunan bir yapıdaydı.

Rizgarî’nin kenara atılması, tasfiyesi, başta, PKK’nin önünü açmak içindi. Bu da oldu.(…) Yoksa, Rizgarî’nin de taraf olduğu, bunca bedel ödenen Kürt hareketi, çok yüksek kalitede teorik, ideolojik, siyasal, örgütsel, kitlesel, vb.. motiflerle; bazılarının devlet önünde pazarlıklarını çok zorlaştıracaktı. Hatta, bazı geleneksel devlet programlarının (1925, 1938 vb..) güne uyarlı uygulanmasına engel olacağını da ortaya koyardı. Böylece, devletin istediği ve tarihsel sürece benzerlik gösteren biçimlerde, en aşağılara çekilmiş, “güçlü devlet, sınırların korunması, kardeşlik, vatan, vb…” programlarla bir Kürt ya da Kürdistan çözümü gündemi zorlayamazdı ! (…)

Demek ki, ayrılıklarda başka ve kişisel hesaplar var. Hayatın birçok yanı var. Bu, giderek şimdi açıklanmayacak çıkar ilişkilerine, ranta dönüşen ve önünde durulmaz bir hal almış durumda. Somut bir örnek; düşünün, yıllarca omuzlarımızda taşıdığımız, onu savunmanın ne kadar zor olduğu ve bunun için neler çektiğimiz açık ortadayken (hele benim neler çektiğimi kendisi ve yakından bilenler de var..), Beşikçi elinden tutulup her yere götürülüyor. İsveç’e de götürdüler. Orada, 200, vb.. km uzaklarda bazıları ile görüştürülmek için taşındı, ama, Orhan’ın mezarını bir ziyaret etmedi, ettirmediler. Hayret. Bunu nasıl açıklayalım.

Orhan’la o dönem bizden ayrılan ve bugün “kültür kurumları”nda boy gösterenleri de ibretle izliyorum. İyi ücretler karşılığı, belli programların gereği Avrupa’dan adam taşıyanların faaliyetleri, bizimle olduklarında yetki ve görevli olmalarına karşın k….rını yerinden kıpırdatmayanları hatırlamamak elde değil. Orhan da, bazılarına görev verirken bana, “O.. k…nı yerinden kaldımaz, ehlikeyftir, bu işleri yapamaz” diyerek, taa o zamanlar sitemde bulunmuştu.. Bence hayın, dönek, kin ve nefreti elden bırakmayan bazıları için, ayrılıklarının programatik ve ciddi bir örgütsel nedeni olmadığı gibi, geldikleri yer bakımından görüş ayrılığı yerine peydahladıkları düşmanlık da ibret vericiydi. Aslında bazılarını “mahkemeye vermek istedim, ama hangi mahkemeye vereceğimi bir türlü bulamadım !”(…)

Bunun gibi, illegal örgüt içinde, bıkmadan usanmadan hayallerini de illegal örgütleyen bazılarının, nasıl mücadele ettikleri de ilginç… Gerekçesiz ayrılık koymalarında bu yanlarının örgütlülüğü esasa ilişkin. Ve “ülkelerine dönmede” ağlamaklı olanların, boğaz sefaları, Akdeniz ve ege sahillerindeki yazlık ve kışlıklar edinmeleri, her taraftan emeklilikleri, mağaza açmaları, açtırmaları yaşlılıklarına gelse de, evlatlarının yanında gizlenerek demokrasi yapmalarına, Orhan da yaşarken sessiz kaldı. Bu mal varlığı edinmeler ülkeye ait değildi, üstelik bazılarınınki normal değildi . Bize, her fırsatta çok sert Marksist eleştiri yaparken ve tezlerden uzaklaşması da hayretler vericiydi. Sonunda, muhalefet metninin, “Büyük kararlar için küçük düşünceler” başlığı iyi görünse de, belli bir kabullenmenin rasyonelleştirilmesi söyleminin açık ifadesiydi. Oysa, ülke de, mal/mülk edinmeye kimse karşı değildi. (…)

Bizleri suçlayarak yarı yolda bırakan “muhalifler”, kin ve öfke ile başka saflarda da olsa görevlerini yerine getirmenin, sorgulanmadan haklılık kazanmanın varoşlarındalar. Keşke Orhan da yaşayıp bazı şeyleri görseydi.. Onunla tartışabilseydik. Bazıları, milletvekilliklerine, avukatlıklarına, evlerine, yaşamlarına engel olunduğunu ve bunu da bize, siyasi mücadeleye bağladılar.. “Ah.. vah..” ederek, “ağlayıp, sızlamaları” yetmezmiş gibi, ağır suçlamalar, iftiralar ve de dolaylı/ dolaysız ihbarlarla her yere yaslanabildiler. (…)

Rizgarî Siyasal Tarihi yakında biter sanıyorum, 2 ciltlik belgeli ve kapsamlı olarak yayınlanırsa, her şey ortaya çıkar, çıkacak. Hiçbir tahrifata, yalana, abartmaya yer olmayan bir belgesel olacak. Bütün kararlar, yöntemler, ilişkiler belgeli duruyor. (…)

Bu yayının zorunlu olduğu kanısındayım. Orhan’ın siyasal sürecini de, en nesnel biçimde bu yayında ortaya koyacağım, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak boyutta, belgesel olacak. Orhan’la diğerleri arasındaki ayrılıkların, uzlaşmazlıkların tarihsel süreci de gündemi zorlayacak. Ayrıca, anılarımız hazırlanırsa, orada da çok şey netlik kazanacak. Bu anda kendimizi ifade etmede zorlanıyoruz. Arkadaşlara teslim ettiğimiz, geniş ve çok zengin, aynı zamanda da büyük tartışmalar açabilecek, Rizgarî, Komal, K. Press, diğer Kürt grupların, TürkSolu”nun, vb.. arşiv de dijital ediliyor ve süreç içinde gerekli biçimde sunarlar sanıyorum.

Bu arşivle, harıl harıl belge ve bilgi arayan doktora öğrencileri, bilim adamları, araştırmacı yazarlar, vb.. için de, önemli bir başvuru ve bilgi merkezi oluşturacakları kanısındayım. Benim olanaklarım ve yaşam sürecim elvermedi. Ama, bazı konuları tartışma ve bilinmeyen, yanlış sunulan, başka amaçlara hizmet eden anlayışları da teşhir’e gayret göstereceğim. (…)

Hep Orhan’ı anarken birçok şey geliyor önüme. İlk Avrupa’ya çıkışta, daha önce ben cezaevindeyken kurulan, beni de genel sekreteri olarak atadıkları KKP, tartışma sonucu dondurulmuş ve bir kitle partisi kurulmasının gerekliliğini karar altına almıştık. Yeni dönem için yorgun olduğumu söylememe rağmen, Orhan ve Şerafettin Kaya ısrarla benim öne geçmem, PRK’yi yönetmem gerektiğini vurgulamışlardı. Diğerlerinin yapamayacaklarında ısrar ettiler. Bu ısrarlarına karşın, PRK genel sekreterliği görevini almıştım, Onlar da MK üyeliklerine getirilmişlerdi. Bu ısrarlarına karşılık, bir süre sonra ayrılık koyup gittiler. Ayrılıklarının, siyasal, örgütsel,vb.. hiçbir somut nedeni de yoktu. (…) Sağlık sorunlarım ve maddi olanakların elvermemesi nedenleriyle, bu ağır yükün altında çok yoruldum..

(…)

Bırak kemanı, varsın yarım kalsın bu şarkıda” diyor birileri. Yok, çıkar ilişkileri, rant tezgahları alıp başını gitse de, bu anda da “ kürdili” bir makamla sürece beste gerekiyor. Bizi Güney Kürdistan’la ilgili burjuva milliyetçisi olarak topa tutanlar, Marksizm’le ilgili sağa saptığımızı ilan edenler, ağır ve haksız suçlayanlar, bazı yerlere hizmette kusur etmediler. Tecrit ve provokasyonu işleterek, rant gruplarının kenar/köşelerinde, çıkar ilişkileri otobanında bir yerlere gizlenmişler meğerse. Orhan buralarda görünmüyor pek. Zaten, yıllar var aramızdan da ayrılmış. Ama, onun arkasında da bizim yardımlarımızı kendi çıkarına yontanlar vardı tabii. Ona, özel/genel, her konuda gerekli yardımı yaptım, bunu da herkes bilmeli ! Ayrılık koymasından sonra, ona yardımlarımı eleştiren ve ayrılık koyan arkadaşlarımız da oldu. Bütün bunları rizgarî siyasal tarihi’nde tartışacağım, belgeleyeceğim. (…)

Orhan’ı diğerlerinden ayıran çok önemli farklılıklar var elbette. İyi bir şair, yazar oluşu, kolay kolay pazarlığa girmemesi vb.. nedenler dışında, yeri geldiğinde son derece pazarlıksız bir siyaset yürütmesi ve bütün ömrünü vermesini de göz ardı etmemek gerekiyor. Ama, ayrılık olayı ve bize tavır koymasındaki son derece ciddi yanlışları, siyasi çalışmadaki somut eksikliklerini de eklemek gerekiyor.(…)

Onaltı yıl sonra Orhan’ı acı, hüzün ve en içten duygularla anıyorum.

9 Temmuz 2014

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Schreibe einen Kommentar