23’ler davası üzerine Yaşar Kaya ile söyleşi

7. November 2015 | Von | Kategorie: Tarih

yasar-kaya_1709Yaşar Kaya, Kürdistan Tarihi açısından fazla bir bilginin olmadığı 1963 yılındaki ‘’23’ler’’ davasını anlatırken ve sorularımıza cevap verirken sözlerine şöyle başladı:

‘’1938 Dersim Soykırımı’ndan sonra Kuzey Kürdistan’da, 17 Aralık 1959 yılında ‘’49’lar’’ olarak anılan tutuklamalar önemli bir dönüm noktası oldu. Bundan sonra ikinci toplu tutuklamalar da ‘’23’ler’’Olayı ile gerçekleşti.

1961 Askeri Darbesi sonrası oluşan ortamda, Kürt Aydınları da bazı yayınlar etrafında kümelenmeye ve Kürtlerin sorunlarını, edebiyat ve kültür değerlerini tartışmaya başlamış-lardı. Diğer Kürdistan parçalarından ve özellikle Güney Kürdistan’dan gelen ve örgütlenmeye çalışan unsurlar da içinde olmak üzere, Haziran 1963’te 23 Kürt Aydını tutuklanmış ve haklarında dava açılmıştı.

1959 yılında tutuklanan ‘’49’lar’’ haklarındaki dava henüz sonuçlanmadan ‘’23’ler Olayı’’olayı gerçekleşmişti. Bu tutuklamaların yapıldığı dönem, 1961 Askeri Darbesi sonrası, ilki 1962 ve ikincisi de 1963’te üst üste yapılan iki ayrı askeri darbe girişimi olmuş ve başarı-sızlıkla sonuçlanmıştı.

Gerek ‘’49’lar’’ ve gerekse ‘’23’ler’’ sonrası cezaevlerinden çıkan aydınlar birbirleri ile ya-kın ilişkilere ve yeni arayışlar içine girmişlerdi. Bu arayışlar sonucu, 1965 yılında Faik BU-CAK ve arkadaşları tarafından “Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP)” kurulmuştu.

1969 sonrası Türk ‘’Solu’’ndan kopuşma süreci yaşayan Kürt Aydınları, önce Ankara / İstan-bul’da, giderek Kürdistan’da yaygın biçimde Devrimci Doğu Kültür Ocaklar (DDKO)’ında örgütlendiler.Artık, legal bir Kürt Hareketi oluşmuş, gerek “Doğu Mitingleri”, gerekse Üniversiteler ve Kürdistan’daki kitlesel örgütlenmelerde önemli bir yer tutmuştu DDKO’lar. Sonraki dönem Kürt Hareketi’nin legal ve illegal örgütlenmeleri ve guruplarının kadroları da DDKO içinden çıkmıştı..

Bu arada Dr. S. Kırmızıtoprak’ın liderliğini yaptığı “Türkiyede Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP)” kurulmuştu. Diğer KDP’den isim olarak Türkiye’nin sonundaki de ile ayrılıyordu, fakat 1970 sonrası yargılamalarda birklikte yargılandılar..’’

G. Çapanoğlu Bize ‘’23’ler Davası’’ ve o davadaki konumunuzu kısaca açar mısınız?

Yaşar Kaya -Bilindiği gibi, 27 Mayıs 1960’da bir Askeri Darbe olmuş ve Türkiye’ye bazı yenilikler getirmişti. Örneğin, Devlet Planlama Teşkilatı gibi yeni kurumlar oluşmuştu. Bunlar gibi önemli bir yenilik de, o dönem için nispeten özgürlükçü sayılacak 1961 Anaya-sası’ydı. Bu ortamdan yararlanılarak basında da yeni bazı şeyler ortaya çıkmış, yayın organ-ları çıkmaya başlamıştı. Türk ‘’Solu’’ ve Kürtler de bundan istifade etmişlerdi Örneğin İstanbul’da “Deng, Roja Newe, Dicle-Fırat” gibi yayınlar çıkıyordu. Sol görünen “Tanin” Gazetesi vardı.

Bu arada 27 Mayısçılar’a karşı da ordu içinde gelişmeler sürüyordu. Daha sert askeri yönetim ve başta kürtleri yok edecek eğilimler vardı. Bunun gibi, diğer muhalefet kesimlerine de hayat hakkı vermeyecek bir anlayış ve Anayasa’nın sınırlandırılması vb.. gibi anlayışlarla, ilki 22 Şubat 1962’de ve ikincisi de 21 Mayıs 1963’te iki başarısız askeri darbe girişimi olmuş ve bunlar, sokaklara taşan Kara Harp Okulu Öğrencileri ile birlikte 1963’te tutuklanıp yargılan-maya tabi tutulmuşlardı. Bu nedenle Sıkıyönetim (Örfi İdare) ilan edilmişti. İşte, bu ortamda sivri uçlar da tasfiye edilmişti. ‘’23’ler’’in tutuklanmaları da, o dönem Kürt Cephesi’nde bir törpüleme eylemiydi. Kalkışmaları bastırmak için de olsa, Kürtler bahane edilmiş ve ‘’23’ler’’e bir komplo kurulmuştu. İşte, ben de bu tutuklamalar içindeydim. Deng’in yazıişleri müdürü olarak zaten yargılanıyordum, tutukluydum. Bu davadan tahliye olduğum zaman, oradan alınarak ‘’23’ler’’ davasına dahil edilmiştim ve yeniden cezaevi sürecim başlamıştı. Yani, hakkımızda birçok uydurma delil ve belge ile oluşturulmuş bir davanın sa-nıklarından biriydim.

G. Çapanoğlu -Davanın açılması sürecini belirlerken, daha önceki bazı yayın faaliyetle-rinden söz etmişsiniz. Örneğin Bazı arkadaşların DENG etrafında kümelendiklerini söy-lüyorsunuz. Deng’in o günkü durumu ve etrafındaki arkadaşların birliktelikleri neydi?

Yaşar KayaDeng, Cumhuriyet döneminde çıkan ilk Kürtçe-Türkçe bir dergidir. Dergi kad-rosu, Musa ANTER, Medet SERHAT, Yaşar KAYA ve Ergun Koyuncu’dan oluşmaktaydı. İlk yazı işleri müdürü olarak ben tutuklanınca, ikinci sayısında yazı işleri müdürlüğüne Celal ERGÜN getiriliyor. Deng etrafında duran arkadaşların o günkü birliktelikleri, sadece ulusalcı görüş, milli duygular ve Kürt Halkı’nın sesini duyurmadır.

G. ÇapanoğluYine o dönem “Roja Newe” adlı derginin Doğan KILIÇ tarafından çıka-rıldığı söylenmiş, bu yayının niteliği ve kapsamını biraz açar mısınız?

Yaşar Kaya -Doğan KILIÇ “Roja Newe” adında Zazaca bir dergi çıkarıyordu. Bu yayının muhtevası biraz zayıftı. Bir yanıyla siyasi, diğer yanıyla yöresel yazılar içeriyordu.

G. ÇapanoğluEdip Karahan’ın “Dicle-Fırat” isimli çıkardığı yayın nasıldı?

Yaşar Kaya -Edip KARAHAN’ın çıkardığı “Dicle-Fırat” turarlı ve dolu bir gazeteydi. Bir çok yazar ve fikir adamı “Dicle-Fırat”ta yazıyorlardı. Bugün hepsi tarih olmuş durumda. Enver AYTEKİN ilk defa bu gazetede ‘’asimilasyon’’ üzerine yazılar yazmıştı.

G. Çapanoğlu –‘’23’ler Olayı’’ sizce o dönem iki kere başvurulmuş ve kamuoyu oluştur-muş askeri darbeler için konuyu başka yöne çeken bir tutuklama değil miydi? Sözünü ettiğimiz 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 başarısız askeri darbelerini yapanların programları neydi? Kürt Sorunu dıştaladıkları bir şey değil miydi?

Yaşar Kaya – ‘’23’ler Olayı’’, tamamiyle Kürt Cephesi’ndeki gelişmelerin ve İstanbul’da okuyan Güney Kürdistanlı öğrencilerin kurduğu “Avrupa Kürt Talebeler Cemiyeti” Şube-si’nin tasfiyesine yönelikti.

Sözünü ettiğimiz bu askeri darbecilerin bir programı da yoktu. Nitekim, Mamak Askeri Cezaevi’nde onlarla beraber yattık, görüşmelerimiz oldu, Kürt Sorunu’nu da orada bizlerden öğrendiler.

Liderleri talat AYDEMİR, 27 Mayıs Askeri Cuntası’ndan gelmekteydi. Şu da önemli ve dikkat çekiciydi; 22 Şubatçılar’la, 21 Mayısçılar’ın büyük çoğunluğu çerkez asıllıydılar.

‘’23’ler’’ in tutuklanmaları Kürt Sorunu’nun belli bir süre ertelenmesini sağladı. Bu olay 1964’te son buldu ve daha sonra illegal Kürt Partileri oluştu. ‘’49’lar’’dan Sait ELÇİ ve arkadaşlarının 1965 kurmuş oldukları TKDP (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi)’ni örnek verebiliriz. Yine, daha sonraki tarihlerde Sait Kırmızıtoprak ve arkadaşlarının kurdukları parti de örnekler arasındadır. ‘’49’lar’’dan Soro kod adlı Nazmi BALKAŞ, ölümsüz BARZANİ Hareketi’ne katılmış, topograf olarak uzun yıllar görev yapmıştır. Daha sonra da Dr. Sait KIRMIZITOPRAK (Şıvan)’ın yanında yer almıştır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Kürt Hareketi böylece illegal bir zemine oturmaya başladı.

G. Çapanoğlu Sizinle aynı cezaevinde olan Darbe yöneticilerinden Binbaşı Fethi GÜRCAN’ın ‘’Ey Raqip’’ (Kürt Ulusal Marşı) söylenirken saygı duruşunda bulunduğu doğru mu, bu konuda bilgi ve görüşleri var mıydı?

Yaşar Kaya – Binbaşı Fethi GÜRCAN, Talat AYDEMİR ile birlikte idam edildi ve Cunta’nın ikinci adamıydı. Biz, yılbaşı gecesi Mamak Cezaevi’nde, Yeni Yılı kutlarken Fethi GÜRCAN koğuştan içeri girmişti. O sırada biz ‘’Ey Raqip’’ marşını okuyorduk. Bizi o durumda görünce hemen hazırol’a geçmiş, saygı ile marşı dinlemiş ve bittiğinde ise şunları söylemişti;

‘’Arkadaşlar, ben arkadaşlarım adına bütün kısımları dolaşıp herkese yeni yıllar diliyorum. Size de, iyi yıllar ve özgürlükler diliyorum’’. Bunları söyledikten sonra çıkıp gitmişti.

Bu darbecilerin Kürt Sorunu ile ilgili görüşleri yoktu, sadece merak ediyorlardı. Zaten o dönem Türkiye’de kimin görüşü vardı ki, onların da olsun.

G. Çapanoğlu – Bu darbeciler başarsalar Kürtler konusunda nasıl bir çözüm önerileri vardı? Yoksa Kürtlerin kökünü mü kazıyacaklardı?

Yaşar Kaya – Darbecilerden Fethi GÜRCAN’a, siz iktidara gelseydiniz ülkeyi nasıl idare edecektiniz diye sormuştum. ‘’Ben devletin trenini ray üstünde silah zoruyla yürütecektim’’ diye cevap vermişti.

Bu darbecilerin içlerinde, iki-üç yabancı dil bilen havacı subaylar da vardı. Bunlar batılı gazete ve dergilerde Kürtlerle ilgili çıkan yazıları bize verirlerdi.

Darbecilerle ilişkilerimiz resmi, ama dostça idi. Onlar da bizleri, sisteme muhalif olarak görüyorlardı.Kürt Sorunu ile ilgili bilgileri yoktu. Aralarında Emin ARAT isminde bir albay vardı, ‘’Ben tarihçiyim, Kürtler de Türk’tür’’ diyordu, tabii cevabını da alıyordu.

Ama, hiçbiri Kürtlerin köklerini kazımaktan bahsetmiyorlardı.

G. ÇapanoğluSizin kardeşinizde mi bunlarla ilgiliydi, yoksa başka yerden mi tanışı-yorlar?

Yaşar Kaya – Benim kardeşim o zaman Harp Okulu öğrencisi değildi, tank teğmeniydi ve başbakanlığı teslim alan bölüğün başındaydı. Kardeşim tankçı olarak tanınan milli bir voley-bolcüydü. Generaller dahil, onu herkes tanıyordu. Biz, ekip olarak Mamak’a geldiğimizde, onlar pencerelerden bakıp Mehmet KAYA’nın ağabeyi sizsiniz galiba demişler ve beni top sakalımdan tanımışlardı. Kardeşimden dolayı bana sempatileri vardı.

G. Çapanoğlu – Abdülsettar El Hac El HAMAVENDİ’den bahsediyorsunuz ve eleştiri-yorsunuz. Gerçekten söylendiği gibi, bu şahsın ‘’23’ler’’ operasyonunda etkisi büyük mü?

Yaşar Kaya HAMAVENDİ’nin operasyonda baş rol oynadığı doğrudur. Halep’te Mehmet Nuri DERSİMİ ile görüşmesi ve onun da Doğan KILIÇ ve Musa ANTER’i tavsiye etmesi bizim tutuklanma olayımızı hazırlıyor. Çünk, HAMAVENDİ Türkiye’ye gelir gelmez, İstihbarat onu takibe alıyor. Doğan KILIÇ’ın, “Musa’ya gitme, o komünisttir” söylemi üzeri-ne Musa ANTER’le temas kurmuyor.

Doğan KILIÇ, Hasan BULUŞ ve HAMAVENDİ arasında yapılan görüşmeler ve gizli bir örgüt kurma faaliyetleri gelişiyor. Ki, iddianamenin 54-64. sayfaları arasında geniş olarak yer verilmiş olan 1. Gurup sanıklar bölümünde bu kişilerin faaliyetleri izah edilmiştir. Bunları burada tekrar etmeye gerek yok sanıyorum.

G. Çapanoğlu – HAMAVENDİ Kürt mü, değilse neden Kürtler’le temas etmek için ça-balamış? Mehmet Nuri DERSİMİ bunu neden göndermiş?

Yaşar Kaya – HAMAVENDİ Kürt’tür. Hamavend aşiretindendir. Irak’ta Nuri SAİT döne-minde bir çok kirli işe karışmış bir adamdır. Mehmet Nuri DERSİMİ ile tanışınca, onu da dolandırıyor. DERSİMİ’ye ‘’ben Türkiye’ye gideceğim’’ dediği zaman, o da Doğan KILIÇ ve Musa ANTER’i tavsiye ediyor. Yoksa, DERSİMİ onu Türkiye’ye göndermiş değil..

G. Çapanoğlu – Doğan Kılıç’ın telefonla DERSİMİ’yi araması gerçek mi? Doğan KILIÇ’a gelen istihbarat elemanları hangi yabancı ülkenin ajanları?

Yaşar Kaya – Doğan KILIÇ ve HAMAVENDİ birlikte örgüt şeması yaptıktan sonra, Kürt dostu yabancı bir devletin konsolosluğuna telefon ediyorlar ve yardım için görüşmek istediklerini bildiriyorlar. İlişki kurulmak istenen devlet konsolosluğu da hemen onları MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı)’na bağlıyorlar. Böylece, İstanbul Taşlık’taki kahvede MİT ele-manları ile görüşme yapıyorlar. Aracılık yapan o devletin adını ise, şimdi açıklamak bugün doğru olmaz kanısındayım. Bu konuda zamana ihtiyaç var.

G. Çapanoğlu – Siz, Doğan KILIÇ ve Hasan BULUŞ için tutuklamaların baş aktörleri kavramını kullanıyorsunuz, bu ne anlama geliyor?

Yaşar Kaya – Hasan BULUŞ, askerden yeni dönmüştü ve işsiz bir adamdı. Mardin’li olduğu için de biraz Arapça da biliyordu. Doğan KILIÇ’ın yazıhanesinde çalışmaktaydı. HAMA-VENDİ ile Doğan KILIÇ’ın görüşmesinde aralarında tercümanlık yapmıştı. Bence tutukla-maları hazırlayan bu üç kişiydi. Onun için baş aktör olduklarını söyledim.

Esas olarak, yardım alabilirlerse, bunu kendi şahsi çıkarları için kullanacak yapıdalardı. Yoksa, BARZANİ’ye yardım etmek gibi bir niyetleri yoktu, bütün bu yanlarını cezaevinde öğrenmiştik.

G. Çapanoğlu Deng’in Yazıişleri Müdürü olarak siz, Sait ELÇİ ve Ziya ŞEREF-HANOĞLU’nun bir karşı mektup yazıp yayınladıklarını ve sizleri “komünist” ilan ettiklerini söylüyorsunuz? Bu mektubun muhtevası neydi?

Yaşar Kaya – Deng’in çıkarılmasında Ziya ŞEREFHANOĞLU ile aramızda anlaşmazlık çıkmıştı. Ziya ŞEREFHANOĞLU, kendisine yüzde yüz bağlı olan Sait ELÇİ’nin Deng kad-rosunda yer almasını istiyordu. Ben ve Medet SERHAT, ŞEREFHANOĞLU’nun yazıha-nesine gitmiş ve Sait ELÇİ konusundaki ısrarının doğru olmadığını kendisine söylemiştik. Böylece aramızdaki köprüleri atmış oluyorduk. Bundan sonra onlar bir bildiri yayınlayarak; ‘’Deng’i çıkaranların komünist eğilimli olduklarını, Doğu’nun sosyal yapısı ile ilgile-neceklerini söyleyerek, solcu olduklarını gösterdikleri’’ gibi komik bir iddiada bulunmuşlardı. Ama, bir yayın organı da çıkaramamışlar, biz çok ses getirmiş olan Deng’i çıkarmıştık.

G. Çapanoğlu – Bu arkadaşlarla ilgili sizin de ‘’Milliyetçilk’’ belirlemeniz var. Bu ay-rımlar o dönem nereden ve nasıl kaynaklandı?

Yaşar Kaya – Zaten, Ziya ŞEREFHANOĞLU, ‘’49’lar Davası’’nda duruşmalar sırasında “kendisinin milliyetçi olduğunu ve yargılananların fikirlerine iştirak etmediğini” deklere etmişti. Sait ELÇİ’nin ise, bana göre sonraki siyasi hayatı ‘’dürüst, namuslu ve fedakar bir Kürt milliyetçisi’’ olduğunu gösterdi. Şunu da ekleyebilirim, ‘’çağdaş her fikre de açıktı’’.

G. Çapanoğlu İbrahim MAMHIDIR sorgusunda Karagümrük’teki evde ‘’bal ve kay-makla kahvaltı ettiğinizi’’ söylemiş. Gerçekten böyle bir kahvaltı oldu mu?

 Yaşar Kaya – İbrahim MAMHIDIR’ın Karagümrük’teki evine gittiğim ve birlikte kahvaltı yaptığımız onun ifadesi alınırken belirttiği bir durumdu, ben de Ziverbey’de bunu inkar etmedim. Çok sayıda yabancı öğrenci dostum ve arkadaşım vardı, onlara gidip gelmem, hatta onlarda kalmamın yadırganır bir tarafı yoktu. Devlet özellikle, Güney Kürdistan’dan gelen öğrencilerden BARZANİ Hareketi nedeniyle endişe ettiği ve onları kontrol altında tuttuğu için, bu tür ilişkiler kurmaya çalışıyordu. Zaten, bütün Güney Kürdistanlı öğrenciler bizlerle temastalardı. Bizler, ‘’49’lar Davası’’ nedeniyle tanınmış unsurlardık, bizlerle tanışmak, görüşmek istiyorlardı.

G. Çapanoğlu Bazı özel sorular:

Oflu Hasan’ı biraz anlatır mısınız? Topal Osmanın yazı dizisini neden takip ediyordu?

Yaşar Kaya – Oflu Hasan İstanbul’un meşhur kabadayılarındandı. Olgun ve babacan bir adamdı. Sultanahmet Cezaevi’nde korumaları ve aşçısı bile vardı. Yazları Çatalca Ceza-evi’ne yazlığa giderdi. Ben daha önce basın davası nedeniyle Sultanahmet’te yattığım zaman tanışmıştık. Orada bulunan diğer kabadayılarla çay demletir, beni de davet ederdi. Bizler Mamak Cezaevi’nden yeniden Sultanahmet’e geldiğimizde, bizlere çok yardım etmişlerdi. İşte, Oflu, robdöşambrı’nın cebinde duran Tercüman Gazetesine gözü ilişen Ergun KOYUN-CU’ya ‘’yeğen ben Tercüman okumam, şimdi Topal Osman’ın hatıraları veriliyor, onu okuyorum’’ demişti. Bilindiği gibi, Topal Osman önce, Karadeniz’deki Pontus Halkı’nın kırımını, sonra da Koçgiri’de Kürtlerin katliamını gerçekleştirmede etkin rol üslenenlerden biridir. Atatürk’e fedailik yaptığı ve Ali Şükrü Beyi de öldürdüğü biliniyor. Bu nedenlerden sanıyorum, Oflu Hasan’ın Tercüman Gazetesi’nde yayınlanan ‘’Topal Osman Hatıraları’’, ya onun Karadenizli ruhunu okşayan bir semboldü yada öyle bir kabadayının hayatını merak ediyordu.

G. Çapanoğlu – Mehmet BİLGİN “49’lar”da olduğu gibi bu davada da var. Eğer, iddi-aname’de bir yanlışlık yoksa, aynen “49’lar” daki gibi banka hesap numarası ile ilgili konuda tekrar yargılanmış. Mehmet Bilgin’in gerçekten durumu nedir? Şüpheli duru-mu burada da varmı sizce?

Yaşar Kaya – Mehmet BİLGİN ‘’23’ler Davası’’nda tutuklu değildi, sonradan iddianameye ilave edildi. Yanılmıyorsam, o zaman Ordu’da binbaşıydı. Ben kendisini görmedim. “49’lar Davası “ sanığı da değildi, adı geçebilir. Onun şüpheli durumu ile ilgili bir şey söyleyeme-yeceğim.

G. Çapanoğlu – Bu gün değerlendirme yaparsanız, ‘’23’ ler’’in örgütlü çalışmanın sonu-cu bir dava olduğunu söylemek mümkün mü? Yoksa, HAMAVENDİ’nin ortalıkta do-laşması sonucu bir çok tutuklanmanın olduğu bir dava mı? Veya darbecileri toplayan hükümetin, her zaman olduğu gibi Kürtleri de toplaması sorunu mu?

Yaşar Kaya – ‘’23’ler’’in örgütlü yanı, İstanbul’da okuyan Güney Kürdistan’lı öğrencilerin “Avrupa Kürt Talebeler Cemiyeti”nin şubesi olarak örgütlenmeleridir. O zaman, “Avrupa Kürt Talebeler Cemiyeti” bir çok faaliyet yürütüyordu. Bir Kongre’de o zaman İ. Şerif VAN-LI Türkiye’de şubelerinin olduğunu söylüyor ve Ziverbey’deki sorgusunda Gazi DİZEYÎ bu açıklamayı itiraf ediyor. Cemiyet Başkanı Cemal ALEMDAR, Gazi’nin itiraf ettiğini bilmediği için inkar ettikçe işkence görüyor. HAMAVENDİ’nin ortalıkta dolaşması ise, Örfi İdare’nin eline bulunmaz kozlar veriyor. Hükümet darbe girişimlerini de bir fırsat biliyor elbette. Ve “sivri uçları törpüledik” diyebiliyorlar.

G. Çapanoğlu – Teşekkürler Sayın KAYA.

Yaşar Kaya – Ben Teşekkür ederim.

2008 Almanya G.Çapanoğlu

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Schreibe einen Kommentar